Loader

TRUMP İKTİDARINDA İSRAİL POLİTİKASI: EVANJELİZM ETKİSİ

Paylaş

Dilan VARGÜN*                                                                                                                                                                            

Özet:

Evanjelizmin (Hıristiyan Siyonizmi) ABD’ de yarattığı siyasi ve sosyal etki alanı yıllar içinde giderek artmıştır. Reformasyondan günümüze özellikle Amerika’daki yapılanmasıyla kitlesel bir hareket halini alan Evanjelizm; Tanrı Devlet’ i fikrini savunarak Yahudileri ve Hıristiyanları ortak bir paydada birleştirmeyi hedeflemiştir. Nüfuz gücü çok yüksek olan bu ideolojik gerçeklik karşısında siyasi arenada boy gösteren her başkan adayı gibi Donald Trump’ da Evanjeliklerin desteğini kaybetmeyi asla göze alamamıştır. Bu çalışmada Donald Trump yönetimi döneminde ABD’nin İsrail’ e yönelik izlediği politika incelenmektedir. Aynı bağlamda İsrail’ in beka problemlerinin ortadan kaldırılmasının neden ABD’ nin hem iç hem de dış politikasını belirleyen bir parametre olduğu sorusuna cevap arandı. Evanjelik hareket merkezinde, lobicilik faaliyetlerinin Trump- İsrail denklemi üzerindeki etkisi nitel araştırma teknikleriyle incelendi. ABD özelinde, devletlerin gerek tarihi gerek günümüzde izledikleri siyasi tutumlarda teopolitik etkinin öneminin yadsınamayacak büyüklükte olduğu sonucuna varıldı.

Anahtar Kelimeler: Siyonizm, Evanjelizm, Lobicilik, Donald Trump

Abstract:

The political and social impact created by Evangelicalism (Christian Zionism) in the United States has steadily increased over the years. Evangelicalism, particularly in its organizational form in America from the Reformation to the present, has become a mass movement advocating the idea of the God State, aiming to unite Jews and Christians on a common ground. In the face of this ideologically powerful reality, every presidential candidate who appears on the political stage, including Donald Trump, could never afford to lose the support of Evangelicals. This study examines the policy pursued by the United States towards Israel during the Donald Trump administration. In the same context, it investigates why the resolution of Israel’s security issues is a parameter that determines both the domestic and foreign policies of the United States. The influence of lobbying activities on the Trump-Israel equation was examined through qualitative research techniques within the center of the Evangelical movement. It was concluded that, especially in the context of the United States, the importance of the theopolitical effect in the political attitudes of states, both historically and in the present day, cannot be denied.

Key Words: Zionism, Evangelism, Lobbying, Donald Trump

Giriş

1940’lı yıllardan itibaren geniş bir örgüt ağına sahip küresel bir hareket haline gelen Hıristiyan Siyonizm’i Yahudilere ve İsrail’e yönelik tutumlarında teolojik, politik ve kültürel bir dönüşümü destekledi. Bu tutum ABD-İsrail diplomasisini ve dünya çapında Yahudi-Hıristiyan ilişkilerini şekillendirdi.

Söz konusu ilişkilerin kökeni olan Evanjelist ideoloji zamanla gelişti ve bağlı oldukları eskatolojik inançlar çerçevesinde devlet politikalarına yön verir hale geldi. Bağlı olunan fundamentalist Hıristiyanlık anlayışı lobi faaliyetleri ve medya organları aracılığıyla toplumsal tabana ulaştı; bir nevi Siyonizm ile politize edilmiş olan halklar birer propaganda aracı halini aldı.

Çalışmamızda Evanjelizmin ABD’ nin 2017 başkanlık maratonunda galip gelen Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ ın seçimi kazanmasında niçin etkin rol oynadığı tartışıldı. Gerek seçim kampanyasında kullandığı söylemler gerek kendi ekibinde yer alan isimlerin ideolojik ve etnik kökeni üzerinden izlediği politik yöntem incelendi.

Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması ve Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyacağı vaadi üzerinden Evanjeliklerin ABD yönetimindeki gücüne değinildi. Barış sürecinde arabulucu ülke konumunda yer alan ABD’nin BM Güvenlik Konseyi’ nin Filistin kararlarındaki tarafgir duruşu ve İsrail lehindeki yaklaşımının muhtemel sonuçları üzerinde duruldu.

ABD’ nin Ortadoğu coğrafyasında yürüttüğü diplomatik çözüm sürecine kalıcı hasar veren bu kararın arkasındaki etkenlere değinildi. Bu bağlamda toplumsal hareketlerin ve teopolitik gücün nasıl bir rezolüsyon mekanizması haline geldiği okuyucuya sunuldu.

Hıristiyan Siyonizminin Ortaya Çıkışı ve Yayılışı

Hıristiyan Siyonizmi, 19. Yüzyılda Protestan fundamentalistlerin içinden çıkan bir harekettir. Ortak bir tanım üzerinde uzlaşamamakla beraber en temel haliyle İsrail’i İncil’deki kehanetlerin gerçekleştirilmesindeki yeri açısından değerlendiren ve bu çerçevede İsrail’ in siyasi, finansal ve dini desteği hak ettiğine inanan bir ideoloji olarak tanımlanabilir. ABD’de Hıristiyan Siyonistler için İsrail’e destek veren ‘’ muhafazakâr cumhuriyetçilerin güçlü oy bloğu’’ tamlaması kullanılmıştır (Times Dergisi, 2003)[1].

Anlatılan apokaliptik düşünce yapısıyla aynı yüzyıl içerisinde ABD’ de büyük etki yaratmıştır. Son yüzyılda özellikle ABD Protestanları arasında dini bir Yahudi sempatisi artış göstermiştir. ‘’Nitekim Pew Research Center’ın 2013 araştırma sonuçlarına göre ABD’deki beyaz evanjelik Protestanların %82’si İsrail’in Tanrı tarafından Yahudilere verildiğine inanmaktadır; oysa bu oran Yahudiler arasında sadece %40 düzeyindedir. [2]Genel olarak Tanrı’nın İsrail’i Yahudilere verdiğine inanan Amerikalıların oranı ise %44’tür.’’ Öyle ki bu yakınlaşma ileri boyuta evrilerek Amerikan siyasetini ve dış politikasını etkileyen bir güce dönüşmüştür.

Temelde Hıristiyan Siyonizmi’ nin, İngiliz emperyalizmi için ideolojik bir zemin oluşturma gayesi olduğu söylenebilir. Bunun yanı sıra toplumlar arası ilerleyişinin dini temellendirmeler üzerinden gerçekleşmesi ise çok şaşırtıcıdır. Çünkü bugün Batının Orta Doğu’ da teopolitik gücü kırma adına kullandığı en yaygın söylem  “Doğu uluslarını din-devlet işlerini yeterince ayırmaması” noktasında eleştirmesidir. Halbuki Hıristiyan Siyonizmi’nin ortaya çıktığı dönemde bu ideolojinin köklerini oluşturan İngiliz emperyalizminin Orta Doğu’daki Osmanlı karşıtı faaliyetlerini dini söylemlere dayandırdığını görmek mümkündür.

Bu ideolojinin diğer bir misyonu da İsrail lobisinin önemli bir parçasını oluşturmaktadır.[3] Yahudi Siyonizmi’nin sömürgeci bir Hıristiyan projesi olduğunu iddia eden Ilan Pappe, İngilizlerin bölgeyi işgal etmelerinin ardından Siyonizm’in bir ideoloji olarak ortaya çıkışını Protestan binyılcılığı ve İngilizlerin emperyalist emelleri ile doğrudan ilişkilendirmiştir.[4]

Emperyalizm ve Hıristiyan Siyonizm’i arasındaki organik bağdan bahsetmiştik. Özellikle Osmanlı toprakları üzerinde emelleri olan İngilizlerin 1840-1850’ler boyuna stratejik amaçları doğrultusunda Filistin’deki Yahudilerle ilişkilerini geliştirmesi; ileride onların hamiliğini üstlenmeye kadar gidecektir. Özellikle Lord Shaftesbury ünvanıyla bilinen Ashley Cooper, dini-politik bir doktrin olarak Hıristiyan Siyonizmini desteklemiş, Tanrı’nın kadim milleti olarak nitelendirdiği Yahudilerin kutsal topraklara dönüşünün İsa’nın ikinci gelişini hızlandıracağını dile getirmiştir.

Yine bu dönemde Lord Shaftesbury ve Londra Yahudi Cemiyeti (London Jews Society) Yahudilerin Filistin’e dönüşünün yanı sıra Kudüs’te bir Anglikan kilisesinin kuruluşunu desteklemişlerdir. Cooper 1840 yılında İngiliz dış işlerine Filistin’ de bir Yahudi devleti kurma talebini iletmiştir. Siyonistlerin temel mitlerinden olan “topraksız bir ulus için ulusu olmayan toprak” söylemi Lord Shaftesbury’e aittir. Dini gerekçeler ile Yahudileri desteklemeye; bir yandan emperyal planlarını gerçekleştiren İngiltere 1839’da Kudüs’ te ilk Avrupa konsolosluğunu açmıştır.

Yahudilere olası problemleri kendi konsolosluklarına bildirmelerini önermiş, kolonileştirme politikası ile Yahudi yerleşimini kolaylaştıracak Yahudi Ulusunun Filistin’e Dönüşünü Destekleyen İngiliz ve Yabancılar Cemiyeti (The British and Foreign Society for Promoting the Restoration of the Jewish Nation to Palestine) gibi birçok organizasyonu desteklemiştir.[5]

İdeolojik ve teolojik bir araç olarak Hıristiyan Siyonizm’inin temel inanç esaslarını kavramamız; hem hızlı yayılışının hem de ABD’ nin politika düzleminin İsrail’ i destekleme üzerine ilerlemesinin arka planına vakıf olmamızı sağlar. Temel olarak sıralamak gerekirse Dispensasyonalizm, Pre-millennialism, Literalizm, Yahudilerin Seçilmiş Millet Olduğu İnancı, Yahudilerin İsrail Toprağı Olarak Tanımlanan Alana Hâkimiyeti, Araplara Karşı Antipati, Armageddon Savaşı bu ideolojinin esaslarıdır.

Dispensasyonalizm öğretisine göre Mesih’ in dönüşü için tesis edilecek bir tarih akışında Tanrı’ nın belirlediği 7 dönem mevcut olup sonuncusu milenyum çağıdır. Mesih’ in dönüşü ile tesis edilecek olan bu dönemde Yahudiler ‘’kurtarıcı’’ bir rol üstlemişlerdir. 19. yüzyılda J. Nelson Darby tarafından İngiltere’den Amerika’ya taşınan bu teolojik öğreti yine Darby tarafından verilen İncil ve kehanet konferanslarıyla Amerikan Protestanları arasında ciddi bir reaksiyon almıştır. Bunun yanı sıra Yahudiler’in Filistin’e dönüş fikrini beslemiştir.[6]

Pre-millennialism (önbinyılcı dönem) ile İsa’nın dönüşüyle başlayacak bin yıllık (Milenyumdan) sürecinden önce felaketlerin olacağı bir zaman dilimi ifade edilir. Darby, Hristiyanların fiziki bir biçimde göğe yükseleceğini (Rapture) ve gökyüzünde İsa ile olacaklarını dile getirir. Deccal’in yedi yıl yeryüzünde hüküm süreceğini, inanmayanların böylece yeryüzünde bir felaketler dönemi yaşayacağını ifade eder. Akabinde İsa’nın göğe yükselen inananlarla birlikte yeryüzüne dönerek ve Kudüs yakınındaki Armageddon’da Deccal’i mağlup ederek, 1000 yıl sürecek merkezi Kudüs olan Mesih hükümranlığının kurulacağına inanılır.

Hıristiyan Siyonistler Kutsal Kitabı (Daniel 9:26-27) referans göstererek sözde Yahudi mabedinin tekrar inşasına inanırlar. Fakat bu görüşü benimsemeyen bir kısım Hıristiyanlar ise İsa’nın gelişiyle beraber bu inanışın geçerliliğini yitireceği kanısındadır. [7]

Temel Siyonizm fikirlerini benimseyen Hıristiyan Siyonistler Arapları İsrail’in düşmanı görüp; onlara karşı çıkmamanın Tanrı’nın gazabına sebep olacağını savunurlar. Ayrıca daha ileri giderek Arapları Hitlere benzetirler. Fakat atladıkları çoğu gerçeklikten bazıları ise şunlardır: Yahudileri çeşitli ve sistematik şekilde (holokost, pogrom v.b.) katleden Avrupalı Hıristiyanlardı. Buna ek olarak gerek Kenan topraklarında gerek Endülüs ve Medine döneminde Yahudilerin ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmediği yönetimler ise Müslüman yönetimleri idi.

ABD’de Evanjelizm –Siyaset İlişkisinin Tarihsel Temelleri

Sekülaritenin, dünya savaşları ve toplumsal bunalımların Batı üzerindeki etkisi sebebiyle din ve toplumsal hayat arasındaki denge uzun yıllar boyunca ihmal edilmiştir. Hıristiyanlığın geçirdiği reformlara bakıldığında kiliselerin süreklilik gösteren aksaklıkları ve dini ihtiyaçlara cevap veremeyen yapısının eleştirildiği görülür. Luther’in öncülük ettiği bu dinsel reform Protestanlığın doğuşu ile sonuçlanır. Protestanlık, 16. yüzyıl ve sonrasında Avrupa’nın hemen her ülkesine farklı fraksiyonlar şeklinde yayılmıştır.

Evanjelizmin hareket mentalitesi ve kiliseleri, köken olarak 16. yüzyılın Protestan Reformuna dayanmaktadır. Evanjelikler, tıpkı Protestanlıkta olduğu gibi gerek inanç gerek ibadet konularında temel kaynak olarak Tanrı vahyini ve dayanak noktası olarak Kutsal Kitap’ı kabul ederler. “Kutsal Kitap’ın güvenilir bir kaynak ve en büyük dinsel otorite olduğuna inanırlar ve yalnızca imanla, yalnızca Kutsal Kitap yoluyla (sola fide, sola scriptura) kurtuluşa ulaşılabileceğini kabul ederler.”[8] Bu bağlamda İncil’ in mesajlarını yaymak amacıyla hem bireysel hem örgütsel olarak misyonerlik faaliyetleri yürütürler.

Klasik Hıristiyan dünyada Yahudiler menfi yerlerinden dolayı dışlanırlar. Protestanlığın kurucusu Luther dahi Papa ve Müslümanlarla Yahudileri en büyük düşman ilan etmiştir.[9] Ancak Evanjelistler ise dini söylemlerini emperyalist hedefleri doğrultusunda araçsallaştırmışlardır. Nitekim Evanjelizm, Protestanlığın “İncil`e dönüş” söylemi üzerinden Hıristiyanlık literatüründeki Yahudi karşıtlığını silmeyi amaçlamıştır. Böylece Evanjelizm, Hz. İsa’nın Yahudilerce öldürülmesi inancıyla iki din arasında oluşan çatışmayı yok ederek Büyük Britanya`nın Hıristiyan-Yahudi ortaklığı üzerine kurulmasını hedefleyen Yahudi yanlısı bir Hıristiyanlık olarak üretilmiştir.

Amerikan siyasi hayatına baktığımızda dinin siyaset üzerindeki etkisini sadece Evanjelizm ile sınırlandıramayız. Kökenleri kiliseye dayanan batı uluslarının birçoğunda cemaatlerin politik ilişkilerinin her zaman var olduğunu görürüz. Anglo-Amerikan fenomeni olarak nitelendirilen Evanjelizm, Protestanlık ve kendi öğretilerini bir nevi kaynaştırarak Amerika’ da I. ve II. dinsel uyanış hareketleriyle geniş bir destek bulmuştur.

Özellikle teolog Jonathan Edwards’ın başlattığı yenilenmeci ruh hareketi ve gezgin vaizler (New Lights) ilahi mesajı tüm kolonilere yaymak üzere büyük bir çaba harcamışlardır. Amerikan tarihinde bu önemli gelişmeler kolonilerin birleşmesinde büyük rol oynamıştır. Diğer bir deyişle Evanjelizm, ABD’nin kuruluşunda pay sahibidir. “II. Büyük Uyanış, yaygın örgütlü misyonerlik faaliyetlerinin artmasında önemli bir itici güç olmuştur. Öyle ki 19. yüzyılı misyonerliğin büyük yüzyılı olarak değerlendirenler vardır. (Davis, 1985: 25).’’[10]

Hıristiyan gruplar arasında şimdiye kadar hiç olmadığı kadar yüksek düzeyde bir İsrail ve Yahudi sempatisi son yüzyılda Amerikan muhafazakâr Protestanları arasında yayılmıştır. Ancak bu, yalnızca dini bir sempati ve yakınlaşma olarak kalmamış, çok daha ileri boyuta evrilerek Amerikan siyasetini ve dış politikasını etkileyen bir güce dönüşmüştür. Özelikle İsrail’in gücü ve güvenliğine gösterilen hassasiyetin Amerikan dış politikasında en önemli gündem maddesi haline gelmesinde Hıristiyan Siyonistlerinin büyük etkisi olmuştur.

1948-1967 yılları Evanjeliklerin özgüvenin yükselmeye başladığı dönemler olmuştur. Amerikan siyasi gündemini etkileme girişimlerinde oldukça aktif ve saldırgan hale gelmişlerdir. 1976’da Evanjelik sağın desteğiyle iktidara gelen Jimmy Carter, “Modern İsrail devletinin kurulması, Kutsal Kitap kehanetinin gerçekleşmesidir” yorumunu dile getirmiştir. Ancak daha barışçıl bir yol izlediği için Evanjelikler tarafından eleştirilmiştir.

Sayıları giderek artan ve siyasi ağırlıklarıyla seçimlerde kritik roller almaya başlayan bu kitle, ABD’nin yeni sağını da şekillendirmiştir. Cumhuriyetçi aday Ronald Reagan’ın seçilmesini sağlamış bir nevi Amerikan politikasında uzun yıllar sürecek Evanjelik egemenliğinin başlangıcına imza atmışlardır. Keza Reagan, Premillenial Dispensational (binyıl öncesi gündem) anlayışından etkilenmiştir. İsrail-ABD arasında güvenlik iş birliği çerçevesinde ortak askeri tatbikatlar gerçekleştirilmiştir. 1988’de İsrail “NATO Dışı Başlıca Müttefik” olarak belirlenmiştir.[11]

Yine 1989`da George H. W. Bush`un seçilmesinde en önemli pay Evanjeliklere aitti. 2000 yılı başkanlık seçimlerinde Bill Clinton`ın ABD`liler tarafından başarılı görülen başkanlığına rağmen Demokratların adayı Al Gore`ın seçilmesinin önünü kapattılar. Oğul Bush`u seçtirerek “Bush Doktirini” olarak bilinen ABD`nin İslam dünyasına karşı geliştirdiği güncel siyasetin mühendisliğini yaptılar.

George W. Bush 11 Eylül saldırısını bahane ederek İslam dünyasını “şer ekseni” olarak adlandırmış ve bu alanda yürütülecek savaş için “Haçlı Savaşı” terimini kullanmıştır. Yine Obama’ya karşı Trump`ın seçilmesinde büyük rol oynamışlardır. ABD siyasetinin ancak Trump ve ekibi tarafından dizayn edilirse Milenyum`a dolayısıyla Siyonizme hizmet edeceğine inanmış ve Evanjelik olan Hillary Clinton`a karşı Trump`ı desteklemişlerdir.[12]

Mearsheimer ve Walt’ un kaleme aldıkları İsrail Lobisi ve Amerikan Dış Politikası başlıklı çalışmada, B. Netanyahu’ nun eski iletişim direktörü Michael Freund’un 2006 yılında “Hıristiyan Siyonistlere müteşekkiriz. Hoşlansanız da hoşlanmasanız da İsrail ve ABD arasındaki ilişkilerin geleceği Hıristiyanlardan çok Amerikalı Yahudilere dayanmaktadır.” dediği kaydedilir.

Freund bu tespitinde, Trump Amerikasındaki gelişmeler gözlendiğinde, haklı görünmektedir. Nitekim Orta Doğu konusunda Başkan Trump’a danışmanlık yapan damat Jared Kushner, Siyonist bir Amerikalı Yahudidir ve Amerikan dış politikasını İsrail’in talepleri çerçevesinde şekillendirmeye çalışmaktadır.’’ [13]

Amerikan başkanları, tarihsel süreç içerisinde ne zaman dini-siyasi görüş farklılıklarından ötürü İsrail politikalarına mesafeli bir tutum sergilemeye çalışsa ABD’de güçlü İsrail lobisinin müdahalesiyle karşılaştığı görülmüştür. Nitekim ABD politikasını etkileyen bu lobi Yahudilerden çok Hristiyanlardan oluşmaktadır. Şaşırtıcı bir biçimde İsrail’i en çok destekleyen Amerikan seçmenleri Yahudiler değil, köktenci Evanjelik Hıristiyanlardır.

 ABD’ de Lobicilik Faaliyetleri

Amerikan iç ve dış siyasetine yön veren parametreler sadece reel politik yaklaşımlardan ibaret değildir.  Bunlara ek olarak özellikle dış politikada etkili bir nüfuz gücünden bahsedeceğimiz dini lobi faaliyetleri de kendini bu alanda gösterir.

Lobi”, kelime anlamı itibarıyla “siyasi menfaat temin etmek için teşkil edilen baskı grubu” olarak tanımlanmaktadır. Hâliyle lobicilik faaliyetleri de söz konusu menfaatlerin temini için girişilen her türlü eylemliliği ifade etmek için kullanılmaktadır.’’[14]

Protestan, Katolik ve Yahudiler genel itibariyle etkili üç dini gruptur. Siyasi partiler ise Cumhuriyetçi ve Demokrat partidir. Partilerin dini olmadığı gibi dini gruplarında kendisine ait siyasi partisi yoktur fakat dini grupların istekleri partilerin ise oy kaygısı vardır. Bu ikili ilişki doğal olarak politik süreci lobilerin kaygı ve düşünceleri çerçevesinde şekillendirir.

Bu süreci en etkili ve tipik üç örnek üzerinden verebiliriz. İlki Evanjelistlerin 1980 yılında başkanlık seçimlerinde Reagan’a, ikincisi 2000 yılında Bush’a verdikleri destektir. Öyle ki Bush bir nevi Mesih ilan edilmiştir. Dini bir hareketin başı olarak görülmüş kendisine kiliselerde dualar edilmiştir. Son örnek ise 2012 yılında Ralph Reed’e verilen Evanjelist destektir.[15]

ABD’de lobilerin bu denli bir etkiye sahip olmasının temel sebebi siyasi sistemin açık olması; seçimlerin pahalı olması ve bağışların denetim mekanizmasının zayıf olmasıdır. Ekonomik ve siyasi gücün yönetim ve yönelimine karar veren mekanizma halini almak isteyen lobiler ve aktörler arasındaki bu çekişmede artık oyun kurucuların Evanjelist lobiler ve Yahudi lobileri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu ise farklı düşünce ve misyona sahip gruplarca kolaylıkla manipüle edilen bir siyasi zeminin altyapısını oluşturur.

Yahudi( İsrail) lobisi Amerika’da yaşayan Siyonist Yahudiler tarafından kurulmuştur. Finans, eğitim ve donanım konularında büyük bir etki alanına sahiptir. Misyonu ABD’nin ve İsrail’in çıkarlarını gözeterek güvenlik endişesini giderecek politikalar seyretmesini sağlamaktır. Bu vizyon çerçevesinde seçim döneminde senato ve temsilciler meclisine büyük mali yardımlar yapmaktadır. Yardımlar özellikle kongredeki dış politika ve ulusal güvenlik birimlerine iletilmektedir.

Yahudi lobisi iki ayaklı bir projeyle amaçlarına ulaşır: İlk olarak parlamentoya baskı yapar, ikinci olarak politikacıları lobiyi desteklemeye ikna eder. Bu faaliyetler; İsrail güzellemeleri üzerinden politik meşrulaştırmayı beraberinde getirir. Sahada en etkili lobi Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi( American Israel Public Affairs Committee (AIPAC));   Washington (1951) merkezli kurulmuş olup, ABD ve İsrail ilişkilerini güçlendirme, iki ülkenin stratejik ve ahlaki normlarının aynı olduğunu savunma amacı taşıdıklarını ifade etmektedirler.

Güçlü finansörlere ve baskıya sahiptir. AIPAC’in etki gücünü Paul Findley şu şekilde ifade eder : “Ortadoğu politikasıyla ilgilenen herkesin karşısına dikilen bir devdir. (…)Senato ya da Temsilciler Meclisi üyeleri bunu hiçbir zaman itiraf etmezler. Çünkü AIPAC gibi bir politik gücü karşılarına almalarının gelecek seçimlerde onlar için umudun yarı yarıya bitmesi anlamına geldiğini iyi bilirler… AIPAC güç demektir. Sert, durdurulması çok zor bir güç.’’[16] .

Amerikan Yahudi Komitesi (American Jewish Committee (AJC)), İftira ve Karalama ile Mücadele Birliği (Anti-Defamation League of B’nai B’rith (ADL)), Amerikan Yahudi Kongresi (American Jewish Congress (AJCongress)),  Amerikan Yahudi Tarihi Topluluğu American Jewish Historical Society (AJHS)) olmak üzere diğer birçok Yahudi lobisi farklı alanlarda faaliyet gösterir.

Evanjelik lobilerde en az Yahudi lobileri kadar etkili bir diğer gruptur. Mesihçi anlayışlarından dolayı Yahudilerin her şart ve alanda desteklenmesini savunurlar. Evanjelistler, felaket çağının yaşanması ve İsa’nın dönüşünün hızlanması adına 1948 İsrail’in kuruluşunu, Altı Gün Savaşları’nı, 11 Eylül saldırılarını, Batı Şeria’nın İsrail tarafından işgalini Eski ve Yeni Ahit’ in vaatlerinin gerçekleşmesi olarak yorumlar.

Bush’un Ortadoğu politikaları ve özellikle Trump’ın Kudüs politikası onlar için ulusal politikaların da üzerindedir. İsrail’in geliştirdiği sınır tanımaz işgal anlayışına itirazların bastırılması, maddi kaynakların aktarılmasına limit tanımamak onlar için teolojik görüşlerinin gereğidir.

Genel itibariyle hem Yahudi hem de Evanjelist lobiler medyadan eğitime, sinemadan siyasete kadar her alanda nüfuz güçlerini kullanarak İsrail’in yayılmacı politikalarını destekler. Böylece Filistin işgalini meşrulaştırmaya çalıştığı sonucuna rahatlıkla ulaşılabilir.

 

Trump Evanjelizmi ve İsrail Politikası

 “Vaat Edilmiş Topraklar Yahudilere aittir ve Tanrı’nın Yahudilere verdiği vaatler geri alınamaz ve ebedidir, Hıristiyanlar Yahudilere, Tanrı’nın istediği gibi ilgilenmelidir ve Yahudi vatanının yeniden kurulmasını desteklemelidirler. Yahudiler, kendi topraklarında ebedi bir amaca sahip olarak Tanrı’nın seçilmiş halkı olarak kalmalıdırlar” (Amstutz, 2014: 126)[17]. Evanjeliklerin zihin kodlarını özetleyen bu kısım bizlere Trump özelinde ABD’de politik işleyişin cevap anahtarını verir.

Donald Trump tam olarak bu kodlar üzerinden bir kimlik inşasına girişmiştir. Diğer ABD başkanları gibi bir nevi modern dönemin Haçlı seferleri mottosuyla beyaz radikalizmin[18] vazifesini yüklenen bir Trump örneği teolojinin siyasetçiler nazarında ne denli kullanışlı bir aparata döndüğünü gösterir. Fakat bu siyasetçilerin pragmatik bir tercihi olarak nitelendirilmekten daha fazlasıdır. Zira bu söylem ve tercihler gerek Doğu gerek Batı dünyası için sinir uçlarını besler, zihinleri terörize ederek toplumları nefret ve huzursuzluğa sevk eder.

Donald Trump seçim maratonunda kullandığı ‘’Make America Great Again (Amerika’yı Yeniden Büyük Yap)” sloganıyla yukarıda bahsedilen kimliğin mesajını net olarak vermektedir. Çünkü bu slogan Evanjelizmin yayılması ve güçlenmesini sağlayan, din eksenli toplum inşasını savunan eski başkanlardan Ronald Reagan’a bir nevi atıf olarak yorumlanmıştır. [19] Ayrıca ABD’yi istisnai ve seçilmiş bir millet olarak yorumlayan Hıristiyan Siyonizmin gücünü arkasına almanın siyasi söylemidir. Böylece hem Evanjelik hem Yahudi lobisini memnun edecek bir dizi vaat listesiyle seçimi kazanmıştır.

Trump, ABD’de kurulan ve en etkili Yahudi lobisi olarak kabul edilen AIPAC’ta yaptığı konuşmada (21 Mart 2016) İsrail ve ABD ilişkilerine yönelik politikalarını net bir söylemle dile getirmiş, ömür boyu İsrail’in dostu ve destekçisi olduklarını, Orta Doğu’da tek ve güvenilir müttefik olarak İsrail’i kabul ettiklerini, yine İsrail’in demokrasi yanlısı bir devlet olduğunu ifade etmiştir. Büyükelçiliklerini Kudüs’e taşıma kararını açıklamış ve Kudüs’ü Yahudilerin ebedi başkenti olarak gördüklerini dile getirmiştir. [20]

Özellikle İsrail’in güvenliği ve Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etme sözü seçim için gerekli olan finans desteğinin %60’ını karşılayan Yahudi seçmen için tek isim olmasını sağlamıştır. Kudüs Evanjelikler için eskatolojik kehanetlerin merkezi olması, İsrail için ise sözde Süleyman Mabedi’nin inşası adına kritik bir önem taşır. Uluslararası ilişkileri aşan bu jeo-teolojik nokta Trump politikasının bel kemiğini oluşturmuştur.  Başkanlığı ile Beyaz Sarayda (2017) ‘’ Kudüs’ ü resmi olarak İsrail’in başkenti olarak tanımanın zamanının geldiğine karar verdim’’ şeklindeki konuşmasını, ABD büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşınması kararıyla pekiştirmiştir.[21]

Tüm bu adımların arkasında Trump’ın stratejik plan doğrultusunda kurduğu ekibi yer alır. Nitekim seçim kampanyasında danışmanlığını yapan Yahudi kökenli David Frieman’dır. Daha sonra ABD İsrail Büyükelçisi olarak görevlendirilmiştir. Kararın açıklanmasının ardından Friedman’ın iki ülke ilişkileri açısından kritik bir isim olduğunu dile getiren Trump’ın yanı sıra karara Netanyahu, “David, seni İsrail’de, özellikle de Kudüs’te karşılamak için sabırsızlanıyorum.” [22] şeklinde memnuniyet ifadesi ile karşılık vermiştir.

Sık sık Yahudi dinine saygı duyduğunu ve damadının Yahudi olduğuna; torunlarının bu gelenekle yetiştirildiğine dikkat çeken Trump; damadı Jared Kushner’ı başdanışmanı yapmıştır. “Ortadoğu’da barışı Kushner sağlayamazsa hiç kimse sağlayamaz. Hayatım boyunca duyduğum en zor anlaşma ancak bana öyle geliyor ki Kushner çok iyi iş çıkaracak”[23] ifadesi ile damadı Jared Kushner’e “Yüzyılın Antlaşması” – “Peace to Prosperity” olarak lanse edilen antlaşmayı hazırlatmıştır. Bu antlaşma İsrail’in hedeflerini güvence altına alırken Filistin direnişini kırmak hatta tarihe gömmeyi hedeflemiştir.

Bir ikinci Oslo planı barındıran bu antlaşmayla İsrail’in yasadışı imar ettiği Yahudi yerleşkeleri meşru bir zemine oturmuş olacak Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ün kolaylıkla ilhakı sağlanacaktı. Ayrıca bu zoraki barış planında şu öneriler yer almış ve bunlar büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir: “Filistin devleti kavramının reddedilmesi (Trump tarafından reddedilmekte),Filistin’e mali yardımların durdurulması (Filistin yönetimine verilmekte olan 200 milyon Dolar ve buradaki şehir hastanesi için ayrılan 25 milyon Dolar kesilmiş), İsrail’in varlığını kabul etmeyen Filistinlilerle ilişkilerin koparılması (FKÖ’nün Washington ofisi kapatılmış), konuyla ilgili BM’de bağlantıların askıya alınması (BM aracılığıyla Filistinlilere aktarılan fonlar kesilmiş), Kudüs’ün, İsrail’in başkenti olarak tanınması (büyükelçilik taşınmış ve başkent olarak tanınmıştır).”[24]

Son olarak Trump’ ın ekibinde yer alan ve uluslararası barış görüşmeleri özel temsilciliğine getirilen Jason Greenblatt Haredim Yahudi aileden gelmiş olup yıllarca Donald Trump’ın avukatlığını yapmıştır, yeterli diplomatik tecrübeye sahip olmamasına rağmen bu göreve getirilmiştir. Bu denkleme bakıldığında Trump’ın baskın bir dini karaktere sahip olmamasına rağmen hem iç hem de dış politikada İsrail’ in beka problemlerini ortadan kaldırmayı bir vaatten ziyade misyon edinmesinin yegâne sebebi Evanjelik ve Yahudi lobilerinin sınırsız desteğini kazanmak, politik kariyerini sağlama almak olduğu anlaşılabilir. Bu perspektifi John G. Stackhouse şöyle yorumlamıştır. ‘’Bu pragmatik etik pazarlık geleneğinin Evanjeliklerin Donald Trump’ı desteklemesini ne ölçüde sağladığı merak edilebilir. Evanjeliklerin Trump’a verdiği destek bazı temel Hristiyan değerleriyle son derece tutarsız olmaya devam etmektedir. Bununla birlikte, on yedinci yüzyıl köklerine kadar uzanan Amerikan Evanjelizminin hikayesinin bir parçası olan esnek bir pragmatizm ile korku ve istisnacılığın bir kombinasyonuyla da tutarlıdır.’’[25]

Bir diğer örnek ise Hıristiyan Siyonist Michael Evans’ın Trump’a ve izlediği politikaya övgüsüdür. Evans’ın kurduğu Siyon Dostları ( Friends of Zion) müzesi tarafından Trump’a Friends of Zion ödülü verilmiştir (11 Aralık 2017). Ayrıca kendisi, ABD tarihinde Donal Trump dışında hiçbir başkanın İsrail ve Yahudi milletiyle bu kadar iyi ilişkiler geliştirmediğini, İsrail’i küresel ölçütte bu denli savunmadığını dile getirmiştir.[26]

Konjonktürün İsrail lehine uygunluğu, Arap-Müslüman devletlerinin ortak bir politika yürütememesi, Mısır ın ABD’ye, Siyonist düşünceye yakınlığıyla bilinen yönetimi; bölgedeki diğer Arap devletlerin normalleşme süreçleri bir nevi Trump’ın hedef listesini hafifleten unsurlar olmuştur.

Tüm bu noktalardan hareketle dinin; kimlik, kültür ve politika inşasında yadsınamaz bir role sahip olduğu; modern dünyanın bilimsel gelişmelerle önce reddine sonrasında otorite olarak kabulüne dayanan sivil bir din anlayışı geliştirdiği hakeza devletlerin siyasi ataklarına meşrulaştırma aracı kıldığı inkâr edilemez bir gerçektir.

Sonuç

İngiltere merkezli ortaya çıkan Hıristiyan Siyonizm’inin ABD’de kökleşerek halkları ve yönetimleri tahakkümü altına alması; büyük milenyum çağına hazırlık adına ülkelerin politikalarını manipüle etmesi dinin araçsallaştırılmasının önünü büyük oranda açmıştır. Eş zamanlı olarak İsrail ise izlediği metodolojiyle Kitab-ı Mukaddes üzerinden soykırım ve işgal politikalarını meşrulaştırma yoluna gitmiştir. Bu noktada ABD’de aktif rol üstlenen Evanjelik ve Yahudi lobileri gerek nüfuz gerek finansal güçlerini kullanarak sistemin ve karar mekanizmalarının yönetimini ellerinde bulundururlar.

ABD ve İsrail müttefikliği hem dini hem stratejik bir ortaklığın ürünüdür. Çünkü ABD’nin bölgedeki garantörlüğünü üstlenen İsrail hem kaynakların yönetimini sağlar hem bölgesel güç odaklarını ABD adına dağıtma ve zayıflatma görevini üstlenir. Bunun karşılığında İsrail güvenliğini sağlayan ve bekası için her türlü haklılık zemini oluşturan ABD’nin desteğini alır.

Sonuç olarak bugün Batının Orta Doğu’da küresel düzenin tesisini değil, İsrail’in güvenliğini sağlamayı hedeflediği; bu bağlamda coğrafyada toplum dinamiklerine tehdit, ulusların kendi haklarını tayin etme düşüncesine ise kitle imha gömleği giydirmeye çalıştığını görüyoruz. Öyle ki eskatolojik inançlar çerçevesinde İsrail’e yardım etmeyi Tanrı’nın vaadini gerçekleştirmek olarak gören ABD; Filistin’ de İsrail’ in yaptığı etnik temizliği sözde küresel bir mantıkla açıklamaktadır.

Donald Trump’ın İsrail politikası üzerinden örnekler vererek aktarmaya çalıştığımız husus aslında Yahudileri kendi tarihleri boyunca pogromlara tabi tutan Batının; Evanjelizm üzerinden bir günah çıkarma ayini yapmasıdır. Kudüs kararının alınmasında hakeza izlenen dış politikada üst aklın amacı iktidarları kutsallaştırarak son 200 yılda olduğu gibi hegemonyasını devam ettirmektir. Ancak demokratik söylemleri modern Haçlı Seferlerine dönen bir Batı; işgal, soykırım ve ilhak planıyla ilerleyen bir İsrail devleti imajı, geleceğe yönelik sömürü fikrinden fazlasını vadetmemektedir.

Bu çalışmada dinin politik amaçları kutsallaştırmada kullanımı, devletlerin kuruluş ve işleyiş felsefelerini etkilemesi Donald Trump örneği üzerinden verildi; bu alanda daha geniş bir çalışmayla farklı perspektifler geliştirilebilir.

KAYNAKÇA

Albayrak, H Şule. “ABD’de Hıristiyan Siyonizmi: Kökeni, İnanç Esasları ve Günümüz Amerikan Siyasetine Etkisi”.

Albayrak, H Şule. “ABD’de Hıristiyan Siyonizmi: Kökeni, İnanç Esasları ve Günümüz Amerikan Siyasetine Etkisi”.

Cobanoglu, Ali. “Din Unsurunun Dış Politika Etkileri: Trump Dönemi ABD-İsrail İlişkilerinde Evanjelizmin Rolü Örneği”. Filistin Araştırmaları Dergisi 11, 70-103.

Çiçekçi, Ceyhun. “Trump, Siyonizm ve Filistin ;Çözümü; (Karar)”.

Di̇lek, Mehmet Sait. “International Journal of Social Inquiry Cilt / Volume 11 Sayı / Issue 1 2018 ss./pp. 97-137”.

Di̇lek, Mehmet Sait. “Trump Yönetiminin Kudüs Kararına Analitik Bakış”. International Journal of Social Inquiry 11/1, 97-137.

Durmuş, Sümeyye. “Evanjelizm Bağlamında ABD Dış Politikasında Dinin Rolü: Sosyal İnşacı Bir Analiz”

Fi̇ldi̇ş, Ayşe Tekdal. “New Role For Religion In American Politics: How The Evangelical

Halsell, Grace. Tanrıyı Kıyamete Zorlamak. çev. Mustafa Acar – Hüsnü Özmen. Kim Yayınları, 2002.

Kurtoğlu, Ramazan. “ABD Siyaset Stratejisinde Evanjelist-Kabalist Felaket Filmleriyle Psikolojik Savaş Operasyonları Ve Türkiye”. Istanbul Journal of Sociological Studies 41, 15-40.

Özçeli̇k, Onur Mert – Okur, Mehmet Akif. “Trump Yönetimi Döneminde ABD’nin İsrail ve İran Politikası: Köktenci Evanjeliklerin Etkisi”. Akademik İncelemeler Dergisi 16/2

Öztürk, Mehmet. “Trump’ın Kudüs Kararının Bir Analizi”. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi 8/4, 2876-2905.

Topcan, Özlem. “Protestan Evanjeliklerin Amerika-İsrail İlişkilerindeki Rolü Üzerine Teolojik, Politik ve Tarihsel Değerlendirme”. Turkish Academic Research Review 7/4

Toprak, Bilal. “İsrail’e Dönüş Miti Bağlamında Kutsal Metnin Araçsallaştırılması”. Artuklu Akademi

Yilmaz, Muzaffer Ercan – Bekfelavi̇, Kafiye. “ABD’nin Dış Politikasinda Dini Diskur ve Lobilerin Rolü”. TESAM Akademi Dergisi 9/2, 595-619.

Stackhouse John, The University of Chicago Divinity School. “Donald Trump and the Exceptions of American Evangelicalism”.

“Christian Zionism, the Religious Right, and Donald Trump: History’s Role in Contemporary Politics”, Harvard Kennedy School.

Merkezi (ORSAM), Ortadoğu Araştırmaları. “ORSAM Analiz 219, Taylan Özgür Kaya, Trump-Avrupa Birliği ve İsrail-Filistin Uyuşmazlığı’’.

Oruc, Haydar. “Trump Donemi Filistinlilere Ne Vaad Ediyor?”

SETA. “Beyaz Milliyetçilik ve Hıristiyan Siyonizm’i Birleştiğinde, Burhanettin Duran’’

İNSAMER, ‘’  Lokman Göktaş “ABD’de Siyonist Lobiler ve Etkileri, Rapor 160  ‘’

Church Is Shaping The Middle-Eastern Politics In Particular In The Israeli Palestinian Conflict”. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi 27/2, 149-161.

“Evanjelizm ya da Hıristiyan Siyonizmi, Dr. Abdulkadir Turan, Doğruhaber”.

“Trump Kudüs kararı ile ‘kıyamet savaşı’nı başlattı, Gülsüm İncekaya, Anadolu Ajansı”.

“Trump’ın Kudüs kararında Evanjeliklerin rolü,  Prof. Dr. Özcan Hıdır, Anadolu Ajansı ”.

 

* Mardin Artuklu Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Kudüs ve Filistin Çalışmaları Yüksek Lisans Programı Öğrencisi, [email protected]

[1] H Şule Albayrak, “ABD’de Hıristiyan Siyonizmi: Kökeni, İnanç Esasları ve Günümüz Amerikan Siyasetine Etkisi”, (ts.), 149.

[2] Albayrak, “ABD’de Hıristiyan Siyonizmi: Kökeni, İnanç Esasları ve Günümüz Amerikan Siyasetine Etkisi”, 150.

[3] Albayrak, “ABD’de Hıristiyan Siyonizmi: Kökeni, İnanç Esasları ve Günümüz Amerikan Siyasetine Etkisi”, 150.

[4] Bilal Toprak, “İsrail’e Dönüş Miti Bağlamında Kutsal Metnin Araçsallaştırılması”, Artuklu Akademi, 160.

[5] Albayrak, “ABD’de Hıristiyan Siyonizmi: Kökeni, İnanç Esasları ve Günümüz Amerikan Siyasetine Etkisi”, 155.

[6] Albayrak, “ABD’de Hıristiyan Siyonizmi: Kökeni, İnanç Esasları ve Günümüz Amerikan Siyasetine Etkisi”, 158.

[7] Albayrak, “ABD’de Hıristiyan Siyonizmi: Kökeni, İnanç Esasları ve Günümüz Amerikan Siyasetine Etkisi”, 162.

[8] Şener Faruk Bedi̇r, “Reformasyon’dan Günümüze Evanjelik Hıristiyanlık”, Birey ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi 3/2 (18 Haziran 2014), 75.

[9] “Evanjelizm ya da Hıristiyan Siyonizmi, Dr. Abdulkadir Turan, Doğruhaber”

[10] Bedi̇r, “Evanjelik Hritiyanlık”, 83.

[11] Özlem Topcan, “Protestan Evanjeliklerin Amerika-İsrail İlişkilerindeki Rolü Üzerine Teolojik, Politik ve Tarihsel Değerlendirme”, Turkish Academic Research Review 7/4, 926.

[12] “Evanjelizm ya da Hıristiyan Siyonizmi, Dr. Abdulkadir Turan, Doğruhaber”.

[13] Albayrak, “ABD’de Hıristiyan Siyonizmi: Kökeni, İnanç Esasları ve Günümüz Amerikan Siyasetine Etkisi”, 165.

[14] Göktaş Lokman, “ABD’de Siyonist Lobiler ve Etkileri”, insamer.com, 5.

[15] Sümeyye Durmuş,“Evanjelizm Bağlamında ABD Dış Politikasında Dinin Rolü:Sosyal İnşacı Bir Analiz”, 70.

[16] Göktaş, “ABD’de Siyonist Lobiler ve Etkileri”, 7.

[17] Topcan, “Protestan Evanjeliklerin Amerika-İsrail İlişkilerindeki Rolü Üzerine Teolojik, Politik ve Tarihsel Değerlendirme”, 928.

[18] “Beyaz Milliyetçilik ve Hıristiyan Siyonizm’i Birleştiğinde…”, SETA (26 Mart 2019).

[19] Durmuş, “Evanjelizm Bağlamında ABD Dış Politikasında Dinin Rolü: Sosyal İnşacı Bir Analiz”, 76.

[20] Durmuş, “Evanjelizm Bağlamında ABD Dış Politikasında Dinin Rolü: Sosyal İnşacı Bir Analiz”, 128.

[21] Durmuş,“Evanjelizm Bağlamında ABD Dış Politikasında Dinin Rolü: Sosyal İnşacı Bir Analiz”, 129.

[22] Mehmet Sait Di̇lek, “Trump Yönetiminin Kudüs Kararına Analitik Bakış”, International Journal of Social Inquiry 11/1, 103.

[23] Di̇lek, “Trump Yönetiminin Kudüs Kararına Analitik Bakış”, 103

[24] Mehmet Öztürk, “Trump’ın Kudüs Kararının Bir Analizi”, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 8/4, 2896.

[25] “Donald Trump and the Exceptions of American Evangelicalism”, The University of Chicago Divinity School

[26] Albayrak, “ABD’de Hıristiyan Siyonizmi: Kökeni, İnanç Esasları ve Günümüz Amerikan Siyasetine Etkisi”, 166.

Loading

Bunlar da ilginizi çekebilir...

1 Yorum

  1. DİLEK ÇELENK dedi ki:

    Hakikatlerin herkes tarafından bilinmesi icin daha cok yazmalısınız

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir