Loader

İsrail’deki Filistinliler şimdi de devlet destekli aşırı sağcıların şiddetine maruz kalıyor

Paylaş

İsrail’deki Filistinliler şimdi de devlet destekli aşırı sağcıların şiddetine maruz kalıyor

Yazar: Jonathan Cook
Tercüme: Behiye Merve Kılıç

Filistinli vatandaşların protestoları, polis şiddeti ve Yahudi faşistlerin yasadışı saldırılarıyla karşılık buldu.

Kudüs alevler içindeyken ve Gazze bir başka büyük İsrail saldırısının eşiğindeyken, nüfusun beşte birinin Filistinli olduğu İsrail sınırları içinde hızla artan etnik şiddeti görmezden gelmek kolay oluyor.

1,8 Milyon Filistinli ve bazı İsrail vatandaşları geçen haftayı açıkça işgal altındaki Filistinlilere yöneltilen onlarca yıllık İsrail zulmü karşısında vatandaşı oldukları İsrail’e karşı hayal kırıklıklarını ve öfkelerini dışa vurarak geçirdi. İsrail vatandaşı Filistinli topluluklarını kasıp kavuran protestolar, İsrail polisinin resmi şiddeti ve aşırı sağcı Yahudi çetelerinin kanunsuz şiddetiyle birleşince barbarca bir tepkiyle karşılık buldu. İsrailli politikacılar aleni bir şekilde Yahudi nüfusa karşı “Arap soykırımı” çağrısı yapıyorlar. Ancak İsrail’de faşist aşırı sağın artan etkisiyle birlikte -bazıları askeri birimlerle bağlantılı, çoğu silahlı- yerleşimciler Filistinli azınlığa karşı çok daha büyük bir soykırım tehlikesi arz ediyor.

İsrail’in Filistin asıllı vatandaşları, işgal altındaki Doğu Kudüs’te bir ay önce Ramazan’ın başında başlayan protesto dalgasının merkezinde yer aldı. İsrail kimlik kartları ve diğer Filistinlilere görece hareket özgürlüğü ile birçoğu organize olarak otobüs konvoylarıyla Doğu Kudüs’e seyahat etti. Pek çok Filistinli ailenin İsrail’in desteklediği Yahudi yerleşimciler tarafından evlerinden sürülmesiyle karşı karşıya olduğu Şeyh Cerrah’taki gösterilerde sayıları arttırarak Mescid-i Aksa’nın savunmasına katıldılar. Ancak geçen hafta sonu, sosyal medyada polisin Mescid-i Aksa’ya saldırdığı ve radikal Yahudi gruplarının Mescid-i Aksa’da çıkan yangını heyecanla alkışladıkları videolar ortaya çıktığı zaman, İsrail içinde de protestolar patlak verdi. Nasıra, Kafr Kanna, Kafr Manda, Umm el-Fehm, Şifa-Amr ve Bi’rüssebi gibi Filistin şehirlerinde daha büyük gece gösterileri yapıldı. Polis her zaman yaptığı gibi karşılık vererek kalabalığa ses bombası attı ve göstericileri göz yaşartıcı gaza boğdu.  Çok sayıda Filistinli tutuklandı. Filistinli azınlık, karşılaştığı yapısal ayrımcılığı ne kadar çok protesto ederse, Yahudi aşırı sağının hiddetini o kadar körükleme riskiyle karşı karşıya kalıyor.

Taşma noktası

Bununla birlikte, en şiddetli çatışmalardan bazıları başka yerlerde, İsrail tarafından yanıltıcı bir şekilde “karma şehirler” olarak tanımlanan topluluklarda yaşanıyor. İsrail, bu şehirleri -Lid, Ramle, Yafa, Hayfa ve Akka- geleneksel olarak “Yahudi ve Arapların bir arada yaşadığı” örnekler şeklinde sunsa da hakikat çok daha farklı. Bu yerlerde Filistinli vatandaşlar, 1948’de İsrail’in kurulmasıyla etnik olarak temizlenen ve o zamandan beri agresif bir şekilde “Yahudileştirilen” eski bir Filistin şehrinin kıyısında yaşıyor. Bu şehirlerdeki Filistinliler, her gün Yahudi komşularının ırkçılığı ile uğraşmak zorundalar ve onları dışarı atmak ve yerlerine -genellikle yerleşimci hareket üyeler ya da aşırılık yanlısı dindar öğrencilerin– Yahudilerin yerleştirilmesi için tasarlanan planlardaki kurumsal ayrımcılıklarla karşı karşıya kalıyorlar. Tüm bunlar, “Yahudi sakinlerinin haklarını” korumak için Filistinlilerin haklarını ihlal etme pahasına sıkı bir şekilde denetlendikleri için gerçekleşiyor.

Yıllardır istikrarlı bir şekilde kızgınlık ve öfke artıyor ve şimdi taşma noktasına ulaşmış gibi görünüyor. “Karma şehirler” denilen bölgeler Yahudi ve Filistinli vatandaşların nispeten yakın yaşadıkları birkaç yer arasında oldukları için -diğer bölgeler kesin olarak İsrail tarafından ayrılmıştır– özellikle buralarda toplumlar arası şiddet potansiyeli daha yüksektir. Bazılarına göre potansiyel yeni intifada veya Filistin ayaklanması olarak görülen tehlikenin kökleri, İsrail’in bazı bölgelerinde soğutuluyor. Filistinli azınlık, karşılaştığı yapısal ayrımcılığı ne kadar çok protesto ederse, Yahudi aşırı sağının hiddetini o kadar körükleme riskiyle karşı karşıya kalıyor. Bu Yahudi faşistler, partileri İsrail’in Mart seçimlerinde parlamentoda altı sandalye kazandıktan sonra yükselişe geçti. Geçici Başbakanları Benjamin Netanyahu’nun bir araya getirebileceği herhangi bir koalisyon hükümetinin ayrılmaz bir parçası olarak görülüyorlar.

Filistinlileri Kovmak

Yerleşimciler yıllardır Filistinli aileleri, özellikle ülkenin merkezinden, Tel Aviv’in yanındaki “karma şehirlerden”, uzaklaştırmaya çalışıyor. Üstelik bu yerleşimciler Filistin mahallelerinin ortasında aşırılık yanlısı dini okullar kurmak için devlet yardımı alıyorlar. Şimdi protestolar sürerken, aşırı sağın bahisleri artırma şansı var. Yeni Meclis üyesi Itamar Ben Gvir, polisin protestolarla yeterince sıkı bir şekilde ilgilenmesinin engellendiği şeklinde hayal ürünü bir iddia ortaya attı. Bu iddianın altındaki mesaj, aşırı sağın hukuku kendi ellerine alması gerektiğiydi. Bundan daha şaşırtıcı olanı, Ben Gvir, hükümetin polis bakanı Amir Ohana tarafından “silah taşıyan vatandaşlarını” yetkililer adına “tehditleri ve tehlikeleri derhal etkisiz hale getirmek” için çalışmaya çağırmasıydı. Ayrıca, sosyal medya da aktivistlerin kendilerini silahlandırmaları ve İsrail’deki Filistinli topluluklara saldırmaları çağrılarıyla doldu.

Çarşamba günü, kışkırtmanın sonuçları çok açıktı. Çoğu maskeli Yahudi çeteleri, Tel Aviv’in güneyinde Araplara ait dükkanları ve yiyecek tezgahlarını parçaladı ve yağmaladı. Bir İsrail televizyonu, yüzlerce izleyicinin gözü önünde, bir şoförün arabasından sürüklenip vahşice dövülmesini kaydetti. Saldırı gece boyu devam etse de polis görünürde yoktu. Karma şehirlerin Filistinli sakinleri, mahallelerinde aceleyle savunma devriyeleri organize ediyorlar. Ancak Yahudi aşırı sağının pek çok üyesi ateşli silah taşıma yetkisine sahipken gerçek şu ki, Filistinli toplulukların kendilerini etkili bir şekilde korumasının çok az yolu var. En kötü sahnelerden bazıları Filistinlilerin, Tel Aviv’in yakınında fiilen bir Yahudi şehri olan bölgenin ortasında gettolaşmış mahallelerde yaşadıkları Lid’de ortaya çıktı.

‘Demir Yumruk’

Pazartesi günkü çatışmalar, silahlı bir Yahudi’nin Filistinli üç çocuk babası Musa Hasuna’yı öldürmesine yol açtı. Ertesi gün, polisin cenaze güzergahını kapatmaya çalışması, polis arabaları ile Lod merkezinin Yahudiler tarafından ele geçirilmesine dair sembollerin, bir sinagog da dahil olmak üzere, yakılmasıyla cenaze tam bir ayaklanmaya dönüştü. Şehre yaptığı ziyarette Netanyahu olayları “anarşi” olarak tanımlayarak kınadı ve İsrail’in “gerekirse demir yumruk” kullanacağı konusunda uyarıda bulundu. Çarşamba gecesi şehre sokağa çıkma yasağı getirildi ve olağanüstü hâl kapsamında kontrol yerel meclisten polise geçti. Netanyahu, polise daha da büyük yetkiler vermek için yasal engelleri aşmaya çalıştığını söyledi. Netanyahu ve Yahudi faşist partileri hatırlatan İsrail Polis Komiseri Yaakov Shabtai, Filistin’deki huzursuzluğun patlamasının polisin “çok yumuşak” olmasından kaynaklandığını savundu.

Geçtiğimiz birkaç gün içinde hem Yahudi hem de Filistin vatandaşlarına düzinelerce dayak, bıçaklı ve silahlı karşı saldırılar yapıldı. Ancak Yahudi belediye başkanının bu haftaki durumu nitelendirdiği gibi Lid gibi bölgelerde olası bir “iç savaş” iddiaları, oyundaki dinamikleri ve güç dengesini temelde yanlış yansıtıyor. Filistinli toplulukların, isteseler bile ağır silahlı güvenlik güçlerini ve Yahudi milisleri ele geçirme ümidi yok.

Öfke Patlaması

Devletin Lid’de ve diğer yerlerde -polis ve vekil yerleşimci müttefikleri aracılığıyla- yaptığı şey yeni nesil Filistinli vatandaşlara Yahudi Devleti yurttaşlığı dersi vermek: “Dünya’ya karşı halihazırda sahipmişsiniz gibi davrandığımız hakları talep ettiğiniz için çok acı bir bedel ödeyeceksiniz.”

Tabii ki, Netanyahu’nun bu durumu yatıştırmak için gerçek bir taahhüdü yok gibi görünüyor. Özellikle de Yahudi ve Filistinli vatandaşlar arasındaki şiddet, (Netanyahu’nun) yolsuzluk davasını ön sayfalardan kaldırırken. Aynı zamanda, beklendiği gibi eğer İsrail birkaç ay içinde başka bir genel seçime girerse, bu duruma iyi hizmet edebilecek sağcı bir söylemi de besliyor. Ancak Netanyahu’nun aksine, birleştirici bir figür olması gereken Başkan Reuven Rivlin dahil diğer İsrailli yetkililer de alevleri körüklüyor. Rivlin, Filistin vatandaşlarını “kana susamış Arap çetesi” olarak kınadı ve hızla mevcut gerçekliğin tersine dönerek onları Lid bölgesinde “kıyım” olarak adlandırdığı şeyi yapmakla suçladı.

On yıllardır İsrail, Batılı izleyiciler için -“İsrailli Araplar” olarak yeniden adlandırılan- Filistinli vatandaşlarının “Ortadoğu’daki tek demokrasi”sinde Yahudilerle eşit ve mutlu yaşadıkları şeklindeki gerçek dışı bir görüş işlemeye çalıştı. Kendi kendini ilan eden İsrail Devleti, topraklarında sistemik ayrımcılığa maruz kalan ve 1948’deki etnik temizlik sırasında topraklarına sıkıca tutunan Filistinlilerin azınlık olarak geçmişlerini bilinçli bir biçimde kararttı. Sonuç olarak İsrail için, bünyesindeki Filistinli toplulukların öfke patlamasının açıklaması her zaman zor olmuştur.

‘Düşman’ Muamelesi Görmek

1960’ların sonlarında askeri hükümetin hakimiyeti gevşediğinden beri, Filistinli azınlık sürekli protestolar düzenledi. Ancak ülke çapında kitlesel sokak gösterileri her nesilde yalnızca bir kez patlak verdi ve İsrail güçleri tarafından her zaman acımasızca ezildiler. Böylece Filistinli vatandaşlar maalesef mutsuz ve geçici bir sessizliğe çekilmek zorunda kaldı.

1970’lerde Toprak Günü sırasında, Filistinli toplulukların devletin sadece Yahudi topluluklarının kurulabileceği tarihi tarım arazilerinin kitlesel hırsızlığını protesto etmek için bir günlük genel grevlerini başlattıklarında olan buydu. Aralarında dönemin Başbakanı Yitzhak Rabin’in de bulunduğu İsrailli yetkililer, grevden öylesine öfkelendiler ki tanklarla müdahale ettiler. Sonuç olarak altı Filistin vatandaşı öldürüldü. Protestolar, İkinci İntifada’nın başlangıcında -Filistinli azınlığın, işgal altındaki Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze’de çok sayıda Filistinlinin öldürülmesinden sonra dayanışma içinde sokaklara çıkmasıyla- Ekim 2000’de yeniden başladı. Günler içinde 13 gösterici vurularak öldürüldü ve İsrail polisi, kalabalık kontrolünün ilk safhasında gerçek mühimmat ve kauçuk kaplı metal mermiler kullandığı için yüzlerce kişi de ciddi şekilde yaralandı. Daha sonra yapılan adli soruşturmada Or Komisyonu, polisin azınlığı bir “düşman” olarak gördüğü sonucuna vardı.

Çifte Ayrımcılık

Bu hafta protestolar gerçekleştiren yeni nesil ise, Ekim 2000 protestolarını ebeveynlerinin anlattığı hikayelerden biliyor. Aradan geçen yirmi yılda İsrail’in ırkçı polisliğinin ne kadar değiştiğini ilk elden öğreniyorlar. Aslında, İsrail polisinin rolü ve İsrail içindeki Filistinli topluluklarla ilişkileri hakkındaki sorular son iki yıldır Filistinli vatandaşlar arasında şiddetlenen siyasi tartışmaların ön saflarında yer aldı. Filistinli azınlık, İsrail güvenlik güçlerinin uzun süredir çifte ayrımcı yaklaşımından muzdarip. Bir yandan polis, İsrail’deki Filistin topluluklarında normal sivil polislik rolünden kaçtı. Bu ihmalin yarattığı boşlukta suç unsurlarının gelişmesine izin verdi. Cinayetler ve silahlı saldırılar her zaman fazla oldu. Öte yandan, Filistinli vatandaşlar siyasi muhalefet içindeyken polis hemen müdahale etti. Mevcut tutuklamalar ve polis şiddeti artık tanıdık bir modelin parçası oldu.

2000 yılında Filistinlileri sokaklara çıkaran faktörlerin çoğu hala ortadan kalkmadı. Şiddetli, politik olarak baskıcı polislik devam ediyor. Ev yıkımları ve ırkçı planlama politikaları Filistinli toplulukların kronik olarak aşırı kalabalıktan boğulduğu anlamına geliyor. Yahudi politikacıların kışkırtması ise hâlâ olağan. İsrail’deki Filistinli liderler hükümetten ve İsrail’in ana kurumlarından dışlanmaya devam ediyor.

Kalıcı Alt sınıf

Ancak son yıllarda işler daha da kötüleşti. 2018 ulus-devlet yasasının kabulü, azınlığın yasal konumunun resmi olarak daha da kötüleştiği anlamına geliyor. Yasa, Filistin vatandaşlarını açık bir şekilde daimi bir alt sınıfa, hatta gerçek anlamda vatandaş bile değil, olsa olsa bir Yahudi devletinde istenmeyen misafir işçiler konumuna düşürdü. Dahası, yükselen Yahudi aşırı sağının Filistinli azınlığa karşı son iki yıldır yapılan seçimlerde başarılı bir seçim çoğunluğu sağlama yolunu tıkadığı için giderek artan bir şikayet söz konusu. Çünkü Filistin partilerinin başarısı, Netanyahu’nun aşırı milliyetçi sağın istikrarlı bir koalisyonunun başına geçmesini fiilen engelliyor olarak görülüyor. Ve İsrail’in tüm Yahudi partileri için iki devletli bir çözüm masanın dışında kaldığından, Filistinli vatandaşlar siyasi ve diplomatik bir çıkmaza bakıyor. Onları beşinci kol veya Yahudi devleti içindeki bir Filistin Truva atı* olarak gören bir İsrail güvenlik paradigmasının gölgesinden çıkma umutları yok. Şu anda onlara karşı kullanılan; Lid, Hayfa, Akka gibi yerlerde polis ve yerleşimci şiddetini meşrulaştıran işte tam da bu paradigmadır.

*Bir gruba veya kuruluşa içeriden saldırmak için katılan ve onu aldatan bir kişi veya nesne.

Yazının aslına linkten ulaşabilirsiniz: https://www.middleeasteye.net/opinion/palestinians-israel-face-far-right-attacks-backed-state

Loading

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir