Gassan Kanafani
Elif Atabaş yazdı.
Son 10 yılda tarihe geçecek olaylara şahit oluyoruz. Arap Baharı ve sonrasında komşumuz Suriye’de başlayan iç savaş, tüm dünyayı saran pandeminin ardından ülkemizde meydana gelen ve saniyeler içinde bir savaş kadar yıkıma neden olan deprem… Ve tabi tüm bunlara eklenen 7 Ekim 2023 Cumartesi sabahı. Herkesin “Hamas’ın İsrail sınırlarına saldırısı” olarak bahsettiği bu olayın bu şekilde anlatılması aslında ne kadar doğru? Zira Hamas’ın bu yaptığı İsrail topraklarına saldırı değil, 1948’de İsrail tarafından zorla alınan atalarının topraklarını geri alma mücadelesi.
Osmanlının dağılmasıyla başlayan ve tekrar o topraklar Filistinlilerin oluncaya kadar devam edecek olan bir mücadele. Evlerimizden tüm bunlara şahit olan bizler içinse en zoru, sürekli cevabını aradığımız “biz ne yapabiliz?” sorusu. Oysa bu soruya en güzel cevabı yine bir Filistinli veriyor. 1994’ten beri Kudüs’e gitmesi yasak olan Gazzelilerden biri bu muazzam ahlakın sahibi. “Hayatın tadı ümmetin meselesi için yaşamaktır” diyor. Hayatımız zordur ama güzeldir. İsrail bir yolu kapatır, Gazzeliler başka yolu açar. Şehit olmak istediğimiz kadar, hayatı da severiz ve önem veririz. Hayatımız da ölümümüz de güzel olsun isteriz. Kendimizi mutlu etmeye çalışırız, mutlu olmak için bahaneler ararız.”[1]
Senelerdir gidip göremedikleri Kudüs ve tüm Filistin toprakları için büyük bir mücadele veriyor Gazzeliler. Lakin onların bu direnişçi ruhu yeni değil, atalarından geliyor. İngiltere Osmanlı’nın parçalanması ve hilafetin Araplar üzerinden devam etmesini istediği planında, Filistin’de bir manda yönetimi tasarlamış ve bunu hayata geçirmek için ilk saldırısını Gazze’den başlatmıştı. Lakin iki defa saldırmasına rağmen Gazze halkının teslim olmadığını öğrendiğimde, bugünkü kahraman Gazzeliyi daha iyi anladım.
Hayatın her alanında direnmişti ve direniyordu Gazze. Bugün Ortadoğu’nun en eğitimli insanları arasındadır Filistinliler, Gazze’de okuma yazma bilmeyenlerin oranı %1’in altındadır. Düşünüyorum da ne kadar da çok öğrenecek şey var Gazzeliden. Sanatı, edebiyatı, filmi ve şiiriyle senelerdir devam eden bir mücadele bu.[2] 1948’den beri kendi topraklarında kalabilenler orada, kalamayıp göçe zorlananlar ise, gittikleri yerlerde tutunmaya çalışıyor. Bir gün geri dönecekleri ümidini hiç kaybetmeden. Seneler önce çalıştığım zamanlar gittiğim Lübnan mülteci kampında tanıştığım Filistinli teyzeler gibi.
Bu yazımda Filistin direniş edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Gassan Kanafani’den bahsetmek istiyorum. Batıda Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Sözcüsü ve haftalık yayın yapan el-Hadaf Dergisi’nin editörü olarak tanınan Kanafani, Arap dünyası içinde ise önde gelen edebiyatçı ve Filistinli yazı üstadıdır.
1936 yılında Filistin’in Akka şehrinde doğan Kanafani’nin ailesi 1948’de İsrail’in topraklarını ele geçirmesinin ardından kaçmak zorunda kalır ve sonunda Şam’a yerleşir. Eğitimini tamamlayarak Şam’da sonra da Kuveyt’te öğretmenlik ve gazetecilik yapmaya başlayan Kanafani daha sonra Beyrut’a taşınır ve 1969 yılında Al-Hadaf’ı çıkarmaya başlar. Dergi hızla kendini kanıtlar ve yabancı basında duyulur. Kanafani bir süre Arap Milliyetçi Hareketi’nin aktif bir üyesi olur, ancak siyasi fikirleri geliştikçe Marksizm’e doğru kayar ve sonunda George Habash’ın Filistin sorununun ancak Arap dünyasında gerçekleşecek sosyal bir devrimle çözülebileceğine olan inancını paylaşmaya başlar.[3]
Kanafani ve yeğeni Temmuz 1972’de araçlarına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu hayatını kaybeder. Ardında eşini ve iki çocuğunu bırakır. Eşi Anni, genç yaşta ölümünden sonra yayımladığı anı kitabında şunları yazar: “Yazma ve sürekli olarak çalışma ilhamını Filistin-Arap mücadelesinden alıyordu. O, direniş hareketinin ilerlemesi için samimiyetle savaşanlardan biriydi.”[4]
1948’de yaşanan Nekbe yani Büyük Felaket ’ten sonra Filistin halkının %60’ı mülteci konumuna düşer ve en yakın Arap ülkelerine sığınırlar. Bunlardan sadece Ürdün mülteci olarak gelen Filistinlilere vatandaşlık vermekte olup, diğer ülkelerde çoğu haklardan mahrum yaşamaktadırlar. En kötüsü de Lübnan’dır. Lübnan, içlerindeki Maruni Hristiyanlar nedeniyle Filistinlileri hiç istemedi.
Kanafani de, “Güneşteki Adamlar” ı Lübnan’da bu şartlar altında, resmi belgelerinin eksikliği nedeniyle bir aydan fazla evinde saklanmak zorunda kaldığı bir zamanda yazmıştı. Boş bir su tankerinin içinde, Ağustos sıcağında Kuveyt’e kaçmaya çalışan Ebu Kays, Mervan, Esad ve Ebu’l Hayzuran’ın hikayesini anlattığı bu eserinde, on iki yaşından beri mülteci olan bir Filistinli olarak duygularını yansıtıyordu aslında. Belki de o yüzden sonu çok acıydı.[5] Öte yandan eserin filme aktarıldığı senaryoda izleyiciyi farklı bir son beklemektedir.[6]
Hikayelerinde hiçbir zaman ideolojileri öne çıkararak, yöneticileri eleştirme kaygısı olmayan Kanafani, asıl yapılması gerekeni yapmış yani Filistin halkının acılarını anlatmıştır. Yazımın başlığı olan “Gazze’den Mektup”[7] da bu niyetle, hiçbir Gazzelinin güle oynaya mülteci olmadığını göstermek adına yazılmıştır belki de… Bu nedenle Gazze’den gidilmez…
Halkı dağılmış, birçoğu kamplarda yaşayan ve en düşük işlerde çalışarak geçinmeye çalışan insanlardı Filistinliler; tek umutları gelecekte ve çocuklarındaydı. Bu yüzden onların eğitimleri için büyük fedakarlıklar yaptılar. Bir oğluna bir mektubunda Kanafani şunları yazdı: “Annene ‘Anne, ben Filistinli miyim?’ diye sorduğunu diğer odada duydum. ‘Evet’ dediğinde üzerimizde asılı duran bir şeyin düşmesi gibi, ağır bir sessizlik oldu; gürültülü bir patlama ve sonra sessizlik. Sonra… Seni ağlarken duydum. Hareket edemiyordum. Diğer odada senin şaşkın sızlanmalarınla uyanan bilincimden daha büyük bir şey vardı. Sanki sana ait olan bir kalbi kutsal bir bıçak kesiyor gibiydi… Neler olduğunu görmek için diğer odadan gelemedim. Ancak şunu biliyordum ki uzakta bir vatan yeniden doğuyordu; tepeler, ovalar, zeytinlikler, ölüler, yırtılan bayraklar, hepsi başka bir çocuğun kalbinde yeniden doğuyordu… İnsanın büyüdüğüne inanmayın. Hayır; o aniden doğar- bir kelime, bir an içinde kalbine dokunur ve aniden büyür.”[8]
Güneşteki Adamlar novellası, geleceklerini yeniden inşa etmeye çalışan dört sürgün Filistinliyi anlatır. Romanda bu insanların mülteci kamplarının havasız dünyasında boğulmalarına izin veren Arap rejimlerinin yolsuzluğuna da bir gönderme vardır. Ayrıca novella 1967 yenilgisinin ardından, Filistinlilerin topraklarını geri kazanma mücadelesini üstlendikleri bir dönemde geçer, üstelik bu dönemdeki suçlama ve öz eleştiri seli içinde.[9]
Kanafani, ideallerine göre yaşadı ve öldü. Ancak, birçok yazarın aksine, kurgusal eserlerine ideolojik bir şema dayatmayı reddetti. Edebiyatın toplumun dönüşümündeki rolünün diğer sanatlardan farklı olduğuna inanıyordu ve bu nedenle katı kurallara tabi olmamalıydı. Oyunları, romanları ve öyküleri Filistin davasına hizmet etmek amacıyla yazılmış olmasının yanında; içerdikleri edebi yetenek ve özgürlüğü koruma konusundaki gayretleri sayesinde evrensel bir çekiciliğe sahiptir.[10]
“Neden tankın duvarlarına vurmadılar?” Bir kez kendi etrafında döndü fakat düşmekten korkarak basamağı çıkıp şoför koltuğuna tırmandı ve başını direksiyona dayadı. “Neden tankın duvarlarına vurmadınız? Neden bir şey söylemediniz? Neden?” Çöl birden yankıyla cevap vermeye başladı: “Neden tankın duvarlarına vurmadınız? Neden tankın duvarlarına vurmadınız? Neden? Neden? Neden?”[11]
7 Ekim’den sonra tankın duvarlarına vuran Gazze’ye ise dünyada bazıları neden vurdunuz, diye soruyordu…Kanafa’ni bugünü görse kitabının sonunu nasıl bitirirdi acaba?
*Bu yazı Sade Soda dergisinin son sayısı için hazırlanmış olup 18.02.2024 tarihinde https://balkandays.blogspot.com/ hesabında yayınlanmıştır.
[1]Zahide Tuba Kor ders notları
[2] Zahide Tuba Kor ders n.
[3] Men in the Sun and Other Palestinian Stories, Ghassan Kanafani, translated by Hilary Kilpatrick, Colorado: Lynne Rienner Publishers, Inc., 1999
[4] Kanafani, a.g.e
[5] Kanafani, a.g.e
[6] Al- Makhdu – The Deceived, 1972
[7] 1. https://www.academia.edu/19730471/Gazzeden_Mektup, 2. Düşmanlıklar Zamanı –Gassan Kanafani Ve Filistin Direniş Edebiyatı, Ali Çakmak
[8] Kanafani, a.g.e
[9] Kanafani, a.g.e
[10] Kanafani, a.g.e
[11] Güneşteki Adamlar, Gassan Kanafani, Metis Yayınları, syf.73