Müslümanlar için Burak Duvarı, Yahudiler için Batı Duvarı, Batılılar için Ağlama Duvarı… Dışarıdan bakıldığında aralarında bir fark yokmuş gibi gözüken bu kavramlar hem Yahudiler hem de Filistinliler için çok şey ifade etmekte. Zira her adlandırma o mekânın kime ait olduğunu ispatlamaya dair bir çabayı içinde barındırıyor. Peki duvarı önemli kılan nedir? Bu kavramlar nasıl ortaya çıktı? En doğru isimlendirme hangisi? Şimdi gelin bunların kökenlerine eğilelim ve içyüzüne mercek tutalım.
İslam açısından meseleye bakarsak, Kurân-ı Kerîm’de bir sureye ismini veren İsrâ hâdisesi karşılaşırız. Mekke’den Kudüs’e Burak adlı binitle gece yolculuğu (İsrâ) yapan Allâh’ın Rasûlü (sav) orada bulunan peygamberlere namaz kıldırmak üzere Mescid-i Aksâ’ya giderken Burak’ı bu duvara bağlamıştır. Duvarın Müslümanlar nezdindeki önemi buradan gelir.
Yahudilere göre ise bu duvar Süleyman Mescidi’nin (Arapçada Beytu’l-makdis, İbranicede Beit ha Mikdaş) çevreleyen surdan günümüze kalan tek kalıntıdır. Hz. Süleyman tarafından inşa ettirilen Mescid, Bâbilliler’in Kudüs’ü işgali sırasında (m.ö. 587 veya 586) yağmalanmış ve milâttan önce 537-515 yılları arasında yeniden yapılmıştır (Zorobabel Mescidi). Kral Hirodes’in milâttan önce 20 yılında başlattığı çalışma ile yeniden yaptırılmışsa da milâttan sonra 70 yılında şehrin Romalılar tarafından kuşatılması sırasında tekrar yıkılmıştır. Ağlama Duvarı, Hirodes’in yaptırdığı mescidin çevresini kuşatan duvarın bir kısmıdır. Onun taşlarına yaslanarak mescidin yıkılışını, Romalılar tarafından Kudüs’ten sürülüşlerini anıp ağlayan Yahudiler yeniden bölgede hâkimiyet kurmak için dua ederler. Günümüzde bu alan Yahudilere tahsis edilmiş olup Filistinlilerin girmesi yasaktır. Müslüman turistler ise belli bir prosedür sonrasında içeri alınmaktadır.
Müslümanlar için en büyük mucizelerden birinin yaşandığı mekân olması hasebiyle ve Yahudiler için dinin merkezi konumundaki “mescide aitlik” düşüncesi duvarı bu İbrahimî iki din için önemli kılmıştır. Şimdi duvarın geçmişten günümüze isimlendirilme sürecine beraber göz atalım.
“Batı Duvarı” yahut İbranice “Ha-kotel ha-ma’aravi”nin “Ağlama Duvarı” teriminden çok daha eski olduğu şüphe götürmez. Bu terime ilk defa 7.-8. yüzyıllarda Yahudi Midraşik literatüründe kendisi 4. yüzyıl Yahudi âlimlerinden Rabbi Acha’ya atfedilen “Tanrı Batı Duvarını asla terk etmez.” ifadesinde rastlıyoruz. Ancak Rabbi Acha’nın günümüzdeki Batı Duvarını mı yoksa yıkıldığına inanılan Süleyman Mescidinin batı duvarını mı kast ettiği tam olarak bilinmiyor. “Ha-kotel ha-ma’aravi” kavramı günümüzdeki duvar kast olunarak 11. yüzyılda İtalyan Yahudisi şâir Ahima’az ben Paltiel tarafından kullanılmıştır. (İngilizce literatüre “Western Wall” olarak geçmiştir.)
Peki bugün sıkça rastladığımız “Ağlama Duvarı” veya Arapçasıyla söylersek “المبكى (Al-Mabkâ)” kavramı ne zaman ortaya çıktı?
Terim her ne kadar çok eskilere dayanıyormuş izlenimi uyandırsa da ilk olarak 20. yüzyılda Kudüs’ün İngilizler tarafından işgâli sırasında kullanılmaya başlanmış ve Kudüs’ü ziyaret eden birçok Avrupalı seyyahın Yahudilerin ibadet biçimlerine atfen buraya “ağlama yeri” demeleriyle yaygınlaşmıştır. Kudüs’te İngiliz mandasının kurulmasıyla birlikte ise İngilizce literatürde bu duvar için kullanılan temel kavram “Ağlama Duvarı/Wailing Wall” olacaktı. Aslında Yahudilerin bu kavramla bir dertleri yoktu; ta ki 1967’deki Altı Gün Savaşlarına dek. Arap kuvvetlerini ağır bir yenilgiye uğratan Yahudiler Kudüs’ün doğusunu işgal ettikten sonra herkesin alıştığı “Ağlama Duvarı” kavramını terk etmişler ve diaspora Yahudilerinin tekrar Kudüs çatısı altında toplanmasına binaen yeniden “Batı Duvarı” demeyi kendilerine zorunluluk bilmişler. Çünkü artık Yahudilerin ağlamalarını gerektirecek bir sebep kalmamış. Duvar ise onlar için bir kutlama yeri olmalıymış. Savaşın ardından hızlı bir dönüşüm geçiren Kudüs’ün değişimine söz konusu yapı da eşlik etmiş ve Yahudilerin kendilerini “Ağlama Duvarı” isimlendirmesinden uzak tutmalarıyla birlikte asıl kavram tekrar “Batı Duvarı” olmuş. Bundan dolayıdır ki Yahudi kaynaklarında ve ondan etkilenen Batı literatüründe 1967’den sonra “Ağlama Duvarı” terimine pek rastlamıyoruz.
Manda idaresinin etkisiyle bazı Araplar arasında da Ağlama Duvarı terimi yaygınlaşmıştı. Lakin Müslümanların Yahudilere inat “Burak Duvarı” ismini benimsemeleri 1920’lerde duvar üzerinde Yahudilerle yaşanan anlaşmazlıkların bir neticesi olarak vuku bulmuştu.
Günümüzde bu kutsal mekân için Yahudiler günlük hayatlarında genellikle İbranice “duvar” anlamına gelen “kotel” yahut “kir” terimlerini kullanmaktalar. Hıristiyanların genel kullanımında da Yahudi literatüründeki anlamını karşılaması bakımından “Batı Duvarı” ismi yaygınlaşmıştır. Biz Müslümanlar içinse Rasûl-i Ekrem Efendimizin Kudüs’ün kadîm taşlarına nakşettiği adımlarını zihinlerimizde her daim taze tutacak olan “Burak Duvarı” olarak kalmaya devam edecektir.
Kudüs Eski Şehir’de dolaşırken tabelalarda göreceğiniz bu üç dilli ve üç alfabeli yazı size Burak Duvarına giden yolda rehberlik edecektir.
KAYNAKÇA
[1] Öz, Mustafa, “Burak”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 6, İstanbul, 1992, s. 417.
[2] Dickow, Cheryl, Elizabeth: A Holy Land Pilgrimage, Bezalel Books, 2007, sf.142-144.
[3] Jewish Virtual Library, “The Westen Wall: Western Wall or Wailing Wall” https://www.jewishvirtuallibrary.org/ldquo-western-wall-rdquo-or-ldquo-wailing-wall-rdquo ( 21.03.2019)
[4] Güney, Zehra.B, “Ağlama Duvarı mı Burak Duvarı mı?”, Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, 2018, 5 (15), sf.46-69 http://dergipark.gov.tr/download/article-file/525947
[5] Tanyu, Hikmet, “AĞLAMA DUVARI”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/aglama-duvari (28.03.2019).
*Bu yazı marmarailahiyat.com‘da yayımlandı.