Loader

Antik Bir Dili Canlandırmak: İbranice

Paylaş
6 Mayıs 2019, Muhammed Tarık Özkan, Dinler Tarihi, Kudüs Araştırmaları, Kültür/Sanat, Müif Blog 

Hami-Sami dil ailesinin oluşumuyla ilgili elimizde bulunan (Tirmizi’den) bir rivayete göre Hz. Nuh’un üç oğlu bulunmaktaydı. Ham, Sam ve Yafes. Ham, Habeşlileri, Sam, Arapları, Yafes de Rumları meydana getirmişti. Bu dil ailesinde üç farklı alfabe kullanılmakta olup bunlar; Arap, İbrani ve Etiyopya alfabesi idi. Bu çalışmada XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar günlük hayatta ölü bir dil olan İbranicenin yeniden doğuşu ve bir yazı ve konuşma dili olarak İsrail Devleti’nin resmi dili olması süreci üzerinde durulmaktadır.

Yahudi kutsal kitabı Tevrat’ın dili olan İbranice, Hami-Sami dil ailesinin batı grubunun kuzey kanadındandır. Aynı dil ailesinde bulunan Arapça ile oldukça etkileşim içerisinde olan İbranice, İslam’ın Arap Yarımadası’na hakim olduğu devirlerde halk dilinde kullanımdan oldukça uzaktı. Öyle ki bu bölgede yaşayan Yahudi halkının dili Arapça olmuştu. XII. asırda yaşamış Yahudi din alimi, filozof ve tabip Musa bin Meymun’un eserlerini İbrani alfabesiyle Arapça yazması da buna örnek olarak gösterilebilir. Önceki devirlerde ise (milattan önce altıncı yüzyıldan milattan sonra yedinci yüzyıla kadar) Aramcanın halk üzerine güçlü bir etkisinin olduğunu yine Yahudi nüfusunun gündelik hayatta İbraniceden ziyade Aramca dilini kullandıklarını görmekteyiz. “İbranicenin Gelişmesine Arapçanın Katkısı” isimli Osmanlıcadan sadeleştirilmiş çalışmada Aramca ve Arapçanın İbranice üzerine etkisi şu şekilde açıklanmıştır: “İbranicenin böyle etkiler altında kalması, kendisi gibi Sâmî dilleri grubuna mensup Aramca ve Arapçaya olan yakınlıktan ileri geliyor. Zamanla İbraniceden çok gelişmiş Aramca, İbraniceyi ve daha sonra aynı nedenden dolayı Arapça, Aramcayı içine almıştır.

X. asırda yaşamış Yahudi alimlerinden Said bin Yusuf (Saadiah Gaon/Feyyûmî olarak da bilinir) gibi İbranicenin unutulup diğer dillerin yaygınlaşmasına karşı olan bir kesim de vardı. Said bin Yusuf ana dillerini unutarak Arapça konuşan Yahudileri tekrar İbraniceye döndürmek için İbrani dili ve grameriyle ilgili eserler yazmıştı. (Sefer ha-Agron: Said bin Yusuf’un henüz genç yaşlarda kaleme aldığı İbranice sözlüktür.)

Bu asırdan XIX. Yüzyıla kadar diaspora hayatı süren Yahudiler bulundukları devletin dilinden etkilendiler ve İbraniceyi aktif kullanamaz hale geldiler. Bu yüzyılın başında “Yiddiş Doğu Avrupa’daki Yahudilerin, Ladino (Judeo-Espanyol) ise Akdeniz ve Kuzey Afrika’da yaşayanların ortak dili olmuştu. Avrupa’da Judeo-İtalyan, Yevan ve Karay dillerini konuşan küçük toplumlar da vardı. Ayrıca Arap Yahudileri Judeo-Arabik, İran’dakiler Cidi (Judeo-Farsi), daha küçük gruplar Judeo-Berber, Judeo-Tat ve hatta Kürdistan’da Judeo-Arami dili konuşuyorlardı.” Birtakım Yahudilerin İbranicenin Tanrı’nın dili olduğunu iddia etmesi ve bundan dolayı İbraniceyi “laşon ha-kodeş (לשון הקודש)” -kutsal lisan- olarak kabul etmesi, İbranicenin tamamıyla din diline evrilmesi demekti. Zamanla İbranice yerine günlük hayatta, kendi okullarında ve edebiyatta Almanca, Rusça, Fransızca ve İngilizce kullanılmaya başlanmıştı.

Peki aslından bu kadar uzaklaşılan bir dilin yeniden doğuşu nasıl gerçekleşebilirdi? Antik bir dil canlandırılabilir miydi?

18. yy. ortalarında Avrupa’da zuhur eden “Haskala” -Yahudi Aydınlanması- akımı İbranicenin yalnızca dini eylemlerde kullanılması geleneğini sonlandırmış ve İbraniceyi yeni deyimlerle zenginleştirmeye başlamıştı. Dini içerikte olmayan İbranice eserler kaleme alınmış; fen bilimleri, sosyal bilimler ve edebiyat alanında eserler verilmiş ve gazeteler basılmıştı. 1856’da basımına başlanan ve çoğu orijinal nüshasına hızlı ve kolay bir şekilde ulaştığımız[1] המגיד(Ha-Magid) -haberci- ismindeki gazetenin (haftalık çıkan dergi) amacı yalnızca okuyucularına İbranice diliyle ulaşmak değildi. Aynı zamanda gazete, Filistin topraklarına Aliya’ya (vaad edilmiş topraklara hicret, göç), Hibbat Zion gibi Siyonist hareketlere destek verdi ve Filistin’deki Yahudi yerleşimi hakkında birçok rapor yayınladı. Bunlarla birlikte 1867’de bir toplum kurulması ve Filistin’deki yerleşimler için bağış toplanması gibi yardım faaliyetlerini duyurdu. Ayrıca, gazete editörleri Alliance Israélite Universelle (1860 yılında Filistin’de bulunan Yahudilere öncelikle eğitim alanında destek sağlamak için Paris’te kurulan bir örgüt) gibi destek aldıkları kuruluşlarla ilgili pek çok makale yayınladı.


1858 yılında yayımlanan Ha-Magid isimli gazetenin ilk sayfası.

Bu dönemde edebiyat alanındaki çalışmaları, Bedrettin Aytaç “İbranicenin Yeniden Doğuşu” isimli çalışmasında şöyle özetlemektedir: “Haskala edebiyatı, Tevrat dönemi temalarını işleyerek özgür ve eksiksiz bir ulusal yaşama teşvik etmek yoluyla aslında bir bakıma Siyonizm’e bir temel taşı oluşturmakla kalmamış, aynı zamanda Tevrat İbranicesinin günlük dil olarak kullanılabilmesi amacıyla canlandırılması için de temel hazırlamıştır.”

Anlaşılacağı üzere “Haskala” akımı zamanla Yahudi vatanı kurulmasını hedefleyen Siyonist düşünceye evrilmiş, bu da İbranicenin yeniden doğması çabalarına hız kazandırmıştır.

Yani İbranice Haskala akımının Yahudileri aktif olarak etkilediği bir dönemde, 7 Ocak 1858’de, bugün Beyaz Rusya sınırları içerisinde bulunan Luzki şehrinde doğdu. “Modern İbranicenin Babası” olarak bilinen bu kişi, evet, asıl adı Eliezer Yitzhak Perlman olan Eliezer Ben-Yehuda idi. Neredeyse tüm Yahudi çocukları gibi o da çocuk yaşta İbranice öğrenmeye başladı. Çalışmalarında başarılı oldu ve nihayetinde haham olacağı umuduyla Talmudik bir akademiye (yeshiva) gönderildi. Doğu Avrupa’daki birçok Yahudi genç gibi, laik dünyayla ilgilenmeye başladı ve çalışmaları sırasında hem dini metinlerden hem de aydınlanma dönemindeki laik metinlerden faydalandı. Aynı zamanda Fransızca, Almanca ve Rusça öğrendi. İbranice yayınlanan gazeteler vasıtasıyla Siyonizm ile tanıştı ve İbranicenin bütün dünya Yahudilerini birleştirebileceğine karar verdi.

1877-1878 Osmanlı-Rus savaşını merakla takip eden Eliezer, Bulgarların bağımsızlık mücadelesinden ve kendi devletlerini talep edebileceklerini derinden hissettiğinde çok etkilendi ve bu fikrin Yahudilere de uygulanması gerektiği sonucuna vardı. Ona göre Kudüs’ün mirasçıları olan Yahudiler bunu çoktan hak ediyordu. Oysa XIX. yüzyılda Filistin bölgesinde çok az sayıda Yahudi bulunuyor ve Yahudilerin dili olan İbranice, konuşulan bir dil olmaktan ziyade sadece yazılı bir dil olarak kullanılıyordu. Eliezer bu engellerin aşılabilir olduğunu hissetti. Bunun için çözüm yolları netti: Yahudiler topraklarına geri dönmeli ve kendi dilleri olan İbraniceyi yeniden konuşmaya başlamalılardı.

Bu düşüncelere dayanarak Ben-Yehuda, Filistin’e gitmesi gerektiğine karar verdi. 1878’de Rusya’yı terk etti. İlk olarak Paris’e tıp eğitimi almak için gidecek, sonrasında Filistin’deki Yahudi topluluğuna yardımcı olacaktı. Ancak kendi sağlık sorunları nedeniyle (tüberküloz) Ben-Yehuda çalışmalarına ara verdi ve 1881’de Filistin’e gitti. Plan belliydi. Nitekim, yurt dışındayken antik bir dili nasıl canlandıracağı sorusunu derinlemesine düşündü ve İbranice dergilerde birkaç makale yayınladı. Aslında bu ilk makaleler modern siyasal Siyonizm’in öncüleri olarak kabul edilebilir. Çünkü içlerinde Yahudi milliyetçiliğine ilişkin temel unsurlar yer almaktaydı: yerleşim politikası, İbrani dilinin canlandırılması, edebiyatın ve ulusal vatanın kültürünün yeniden canlandırılması vb.

Ben-Yehuda, Filistinli Yahudilerin çoğunun bulunduğu Kudüs’e yerleşti ve kenti fikirlerini yaymak için bir üs olarak kullanmayı planladı.

 

 


Eliezer Ben-Yehuda’nın Kudüs’teki evinden bir görüntü (çekim: Ozan Dur)

Ben-Yehuda birkaç eylem planı belirledi. En büyük olanlarından biri üç aşamalıydı. Bunlar: “Evde İbranice”, “Okulda İbranice”, “Kelimeler, Kelimeler, Kelimeler” olarak özetlenebilir.

Evdeki İbranice; Filistin’e gelmeden önce bile, Ben-Yehuda tanıştığı her Yahudi ile yalnızca İbranice konuşmaya karar vermişti. Arkadaşlarıyla başarılı bir şekilde İbranice konuşabileceğini kanıtladığından, Filistin’e geldiğinde İbranicenin tek dili olmasını istedi. Öyle ki yeni doğan çocuğunun sadece İbranice duyması için eve İbranice bilmeyen ziyaretçiler geldiğinde onları farklı odalarda ağırladı. Bu anlamda İbranicenin tek sıkıntısı kelime kısıtlığıydı ve Eliezer bunu Kelimeler, Kelimeler, Kelimeler ile aşabilirdi. Yeni kelimelerin dile kazandırılacağı ve çocuklara öğretileceği yer ise şüphesiz okuldu. Bu durumdan ötürü Eliezer’ın bir diğer aşaması Okulda İbranice idi. Kudüs’teki Alliance Israelite Universelle Okulu’nda ders verme teklifini düşünmeden kabul etmesi bundan kaynaklanıyordu.

Elbette dil yalnızca okul çağındaki öğrencilere öğretilmekle sınırlı kalmayacaktı. Bu sebepten Eliezer, Paris’te başladığı sözlük yazma çalışmalarını hızlandırmıştı ve 17 ciltlik “A Complete Dictionary of Ancient and Modern Hebrew” ortaya çıkmıştı. (İsrailli dil bilimci Jack Fellman’ın Eliezer Ben-Yehuda: A Language Reborn isimli çalışmasından özetle)

 

 


Eliezer Ben-Yehuda’nın sözlüğü.

Muhakkak ki Eliezer bunu tek başına gerçekleştirmedi. Kendisi gibi İbranicenin canlandırılması fikrini benimseyen, bu bilinci kazanan Yahudilerin Filistin’e göçü (bilhassa birinci Aliya ile gelen Bilu grubu) Eliezer Ben-Yehuda’nın işini çok kolaylaştırmıştı.

Artık sokaklarda, billboardlarda, okul duvarlarında “İbranice Öğren” yazılarına sıkça rastlanır olmuştu. 1918’de Kudüs İbrani Üniversitesi’nin kurulması ile İbraniceye dair çalışmalar da bir üst boyuta çıkmıştı. Nitekim 1922’de İngiliz Manda Yönetimi İbraniceyi Filistin’in resmi dillerinden biri olarak kabul etmişti.

Sonuç olarak şuna tanık oluyoruz ki; bir dilin uzunca bir aradan sonra, modern bir dil olarak eskisi gibi yeniden kullanılması İbraniceye özgü bir durumdur. İsrail’in ilk devlet başkanı Ben Gurion’un şu sözü mühimdir: “Biz Kitab’ı koruduk, Kitap da bizi korudu” Zannederim ki burada kitabı korumaktan kasıt, onun dilini canlandırmak olsa gerek. Üstat İsmet Özel’in şu sözüyle baş başa kalmalı ve bu anlatılanlardan ders çıkarmalıyız:

“Bu yazının değişmesi (Latin Alfabesinin kabulüne dair) bizi geçmişten koparmış değildir, geleceğimizi elimizden almıştır.”

KAYNAKÇA
[1] bkz: http://web.nli.org.il/sites/jpress/english/pages/hamegid.aspx

[2] Bilal Patacı, Aydınlanmanın İki Yüzü: Moses Mendelssohn ve Samson Raphael Hirsch

[3] DİA, Feyyûmî, Ömer Faruk Harman

[4] DİA, İbn Meymun, Mustafa Çağrıcı

[5] DİA, Sam, İsmail Taşpınar

[6] Eliezer Ben-Yehuda, A Language Reborn/Jack Fellman

[7] Avram Galanti,Nurettin Ceviz, Musa Yıldız, “İbranicenin Gelişmesine Arapçanın Katkısı”

[8] Bedrettin Aytaç, İbranicenin Yeniden Doğuşu

*Bu yazı marmarailahiyat.com‘da yayımlanmıştır.

 

Loading

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir