Hüseyin Kemal
Büşra Zehra Ersoy tercüme etti.
Birinci İntifada, 8 Aralık 1987’deki başlangıcından bu yana, İsrail’le yaşanan çatışma tarihinde temel bir vakaydı ve Filistin sınırları içerisinde çatışmaların boyutunun değiştiği yeni bir tarihin ilanıydı. Aynı zamanda İslamcıların Filistin siyaset sahnesinde en önemli aktörler olarak ortaya çıkışına da tanıklık ediyordu.
Silahlı çatışma kararı İslami hareket açısından zor bir karardı. Öyle ki, silah taşıma ve bunu düşmana karşı mücadelede temel ve stratejik bir metodoloji haline getirme kararı, kolayca ve hızlıca alınmış bir karar değildi. Aksine dönüşümlerden, İslami hareketi yaklaşık otuz yıl boyunca bu eğilimden uzak tutan iç ve dış engellerden geçen bir karardı. Şeyh silahlanmaya karar verdiğinde, “Bu örgütün amacı İsrail Devleti’ni ortadan kaldırmaktır.” açıklamasında bulunmuştu. (İsrail askeri mahkemesi, Şeyh Ahmed Yasin’in 1984’teki duruşması.)
Müslüman Kardeşler’in askeri yönelimleri aslında Şeyh Ahmed Yasin’in 1983 yılında Abdurahman Tamraz, İbrahim Al-Muqademeh, Ahmed Al-Malh ve Muhammad Şehab’ı askeri hücreler oluşturmak üzere görevlendirmesiyle başladı. Daha sonra bunlara Salah Şahid de eklendi. Bu hücrelerin amacı işgale direnmek ve onla mücadele etmekti. Ancak telefon hatlarının çokluğu ve güvenlik tecrübesinin olmayışı gibi nedenlerle Nisan-Temmuz 1984 tarihleri arasında bu hücreler deşifre oldu ve Ahmed Yasin ardından bunlarla bağlantılı herkes tutuklandı.
Aynı zamanda, örgüt kademelerini sızmaya karşı korumak, grup liderlerini güvenliğini sağlamak ve genel olarak ajanlar hakkında bilgi toplamak amacıyla hareket için “Da’wa Güvenlik Servisi” adı altında bir güvenlik birimi kurulmasına karar verildi. Birimin kurulumu ve takibi için Abdurrahman Tamraz görevlendirildi. Daha sonra Abdurrahman Tamraz’ın 1985 yılında tutuklanmasının ardından “Müslüman Kardeşler” İcra Dairesi’nden görevlendirilen Jaber isimli bir kişi görevi üstlendi.
Birimin son zamanlardaki deneyimine rağmen, kurucularının ve üyelerinin çoğunun daha önce herhangi bir güvenlik geçmişine sahip olmadığı göz önüne alındığında bu peşi sıra gelecek askerî harekât liderliği için ilk yapıydı ve ilk nesil askeri liderler arasında güvenlik ve askerî harekât kavramlarının çoğunu kristalize eden okul olacaktı.
1986’ya gelindiğinde mezkûr güvenlik birimi daha sonra “Mecd” ismiyle anılacak olan “Cihat ve Vaaz Teşkilatı”nı kurdu. Bu teşkilat ajanları caydırma, gözcülük ve keşifle görevli seçkin bir birimdi. Bunun içinde Gazze Şeridi, Ruhi Muştaha liderliğindeki bir kuzey bölgesine ve Yahya Sinwar liderliğindeki bir güney bölgesine bölündü. Güvenlik biriminde daha sonra önemli askeri roller üstlenecek Salah Şahadeh, İmad Akil, Muhammad Al-Şeratiha, Walid Akil, Muhammad Al-Deyf ve Mahmud Al-Mabhuh gibi birçok isim yer alıyordu.
Askerî harekât düzeyinde, gücün inşası ve buna hazırlık çalışmaları, 1984’te askeri hücrelerin açığa çıkarılmasıyka Müslüman Kardeşler’in aldığı darbenin ardından durduruldu. Bu, grubun bazı üyelerinin geri çekilmeye ve askeri çatışma için askeri bir kadro oluşturmaya karar vermesine neden oldu. Adnan Gül’ün kurduğu “İslami Direniş” olarak bilinen askeri grup buna verilecek örneklerden biri. Bu grup daha sonra Misbah Suri, Sami Şeyh Halil, İmadeddin Saftavi ve Muhammed Cemal liderliğindeki İslami Cihad grubuyla birleşerek pek çok askeri operasyon gerçekleştirdi. Bunlardan en önemlisi Gazze’deki askeri polis komutanı Roni Tal ve Şin Bet subayı Victor Arzouan’ın tasfiyesiydi.
“FİLİSTİNLİ MÜCAHİDLER”
Halk Cephesi Genel Komutanlığı’nın işgalci devletle yaptığı takas anlaşmasıyla 1985 yılında hapishaneden serbest bırakılmasının ardından Ahmed Yasin, 1986 ve 1987 yılları arasındaki dönemde bir kez daha cihatçı çalışmaları harekete geçirmeye çalıştı. Bu nedenle Gazze Şeridi’nin kuzeyinde Salah Şehadeh’i, Gazze Şeridi’nin güneyinde ise Abdülaziz Rantisi’yi askeri hücreler kurmakla görevlendirmiş ve bu birime daha sonra “Filistinli Mücahidler” adı verilmişti. Ancak Rantisi’nin erken tutuklanması, askeri harekât düzenleme ve Gazze Şeridi’ndeki hücreleri takip etme görevini Salah Şehadeh’e bıraktı.
“Da’wa Güvenlik Servisi” ve “Mecd”in deneyimleri “Filistinli Mücahidlerin” yapısının güçlü ve esas kaynağıydı. Daha sonra “Filistinli Mücahidler” birimi 1990’ların başındaki askerî harekâtı açıkça yönetecek olan seçkin bir grup askeri kadroyu da içerdiği için İslamcıların askeri yürüyüşünün en önemli kolu haline geldi. Bu birim, ilk intifadanın başlangıcında grubun bir bütün olarak yürüyüşünde askeri yönelimi pekiştirecek bazı spesifik operasyonları gerçekleştirmeyi başardı.
İNTİFADA, TAŞLARIN ÇOCUKLARI TARİHİ BÖYLE DEĞİŞTİRDİ
Birinci intifadanın patlak vermesinden sonra Salah Şahadeh, “Filistinli Mücahidler” örgütü içerisinde bazı askeri hücreler kurmuştu. Muhammed Şaratha liderliğindeki “Hücre 101″e ek olarak kuzeyde Subhi Yazıcı liderliğinde bir hücre, merkezde de Velid Akil liderliğinde bir hücre vardı. Ancak Salah Şahadeh’in tutuklanmasının ardından Hasan Abdulhadi, cezaevinden çıktıktan hemen sonra askeri hücreleri takip etmekle görevlendirildi ve intifadanın ilk döneminin en önemli operasyonlarını gerçekleştirecek olan “Hücre 101” ile yeniden bağlantıya geçti.
Hücrenin en önemli faaliyetlerinde Nisan 1989’daki asker Avi Sasports’un ve aynı yılın mayıs ayında asker Ilan Saadoun’un kaçırılması ön plana çıktı. İki operasyonun sonucunda İsrail işgal yetkilileri, 14 Haziran 1989’da Hamas’ın örgütsel yapılarına ciddi zarar veren saldırılar düzenledi ve bu saldırılar, “Mecd” ve “Filistinli Mücahit” örgütlerinin dağılmasına yol açtı. Bu durum Musa Ebu Marzuk gibi bazı yabancı liderleri Gazze’ye gitmeye ve Eylül 1989’da şehirde yapılan bir toplantıda örgütü yeniden inşa etmeye yöneltti. Hareket, 1990 yılı sonuna kadar Batı Şeria ve Gazze’de herhangi bir askeri güç inşa etmeden veya faaliyete geçirmeden kendisini yeniden inşa etmeyi başardı.
Askeri harekatın geniş bir örgütsel bağlılığı olmamasına rağmen, grubun tabanı, hareketin beyanları ve genel direktiflerine yanıt olarak kendilerini iki tür eyleme yönlendirdiler. Birinci tür, o dönemde en çok ölüme neden olan, hareket mensupları tarafından gerçekleştirilen bireysel bıçaklama operasyonlarıydı. Resmi olarak herhangi bir askeri yapının oluşmadığı 1990 yılında, İsrail’deki 8 ölümden 7’si bıçaklanma suretiyle gerçekleşmişti.
İkinci tür ise Hasan Makadma’nın hücresinin merkez bölgede yaptığı gibi, kendi başına askeri hücreler oluşturmak ve çalıları, meyve bahçelerini vurup yakmak gibi sınırlı operasyonları yürütmekti. Bu operasyonlara “ateşli savaş” deniyordu. Birinci intifadanın başlangıcından 1990 yılı sonuna kadar Hamas askeri hücrelerinin gerçekleştirdiği bu operasyonların bilançosu yaklaşık 22 ölüydü. İsrail’de ölenlerin toplam sayısı olan 79 kişiden en az 15’i bıçaklı saldırılar sonucu hayatını kaybetmişti.
1990 yılının sonunda, askerî harekâtın resmi olarak yeniden başlatılması ve yeniden desteklenmesi yönünde örgütsel baskı oluştu. Harekatın başlangıcındaki etkenlerden, öncelikle eylemi hapishanesinden yönetmeye çalışan Salah Şahadeh gibi örgütteki liderlerin askeri eylem yönündeki baskıları kolaylaştırdı.
İkinci olarak da Şeyh Abdullah Azzam ve öncesinde öğrenci taburunda olup ardından Hamas hareketine katılan Maysara Abu Hamdiya gibi bazı İslami şahsiyetlerden askeri kadroların eğitilmesi yoluyla mali destek ve dış destek girişiminin varlığı bu süreci kolaylaştırdı. Üçüncüsü ise ister Yaser Namruti, Mecdi Hammad ve Muhammed Deyf gibi hapishaneden erken ayrılanlar olsun, ister orta bölgede askeri bir hücre kuran Velid Akil veya Refah’taki bir askeri hücreden sorumlu olan Ramazan El-Yazuri gibi hareketin dışında kalanlar olsun, hareketin gençliğinin kendi inisiyatifidir.
Başta El Namruti ve Hammad olmak üzere önceki beş ismin çabalarıyla Gazze Şeridi’nde dört askeri hücre oluşturuldu. Bunlardan ilki, Mecdi Hammad liderliğindeki Şehitler Hücresi Gazze’nin kuzeyinde Gazze Şehri’nde, ikincisi ise Mahmud Şahin liderliğindeki El Şati kampında, üçüncüsü Velid Akil öncülüğünde merkez bölgede, dördüncüsü ise Ramazan Yazuri liderliğinde Refah’taydı. Ancak bu hücreler merkezi komuta altında ya da en azından net bir askeri oluşum içerisinde değildi. Ancak 1992’nin başında Yaser Namruti askeri hücrelere liderlik etmeyi başardı ve basit bir hiyerarşik yapı içinde sayılarını sekiz askeri hücreye çıkardı.
Temmuz 1992’de Nemruti’nin şehit edilmesinin ardından yerine Cemil Vadi geçti. O yıl Velid Akil’in hücresi ocak ayında merkez bölgede Ron Shushanda bir suikast operasyonu gerçekleştirdi. Operasyon “Şehit İzzeddin El Kassam Tugayları” adı altında duyuruldu. “Filistinli Mücahidler”in dağıtılmasının ardından Hamas hareketinin yeni askeri aygıtının adı ilk kez açıklanıyordu. Bu dönemde Gazze Şeridi’nde büyük ölçüde mali ve lojistik imkanların zayıflığı nedeniyle “Mutaridin (avcılar, kovalayanlar)” ortaya çıktı.
Şeridin coğrafi yapısı böyle bir kovalamacaya uygun olmadığı için, tüm takipçilere gerekli silahları sağlamayı bırakın güvenli evleri sağlamak bile kolay olmadı. Bu da peşindeki elitlerin Batı Şeria’ya gitmeyi düşünmesine neden oldu. Bu vizyonun bir sonucu olarak, mutaridler, Batı Şeria ile koordinasyon hatları açtıktan sonra Batı Şeria şehirlerine yöneldiler.
Batı Şeria’daki askeri harekatın desteklenmesinde ve ilerletilmesinde önemli bir role sahip olacaklardı. Bunun en belirgin örneklerinden biri oraya giden ilk zulüm gören kişi olan şehit İmad Akil ile asker Nahshon Faxman’ın kaçırılmasından sorumlu olan Beşir Hammad, Muhammed Deyf ve Salah Jadallah’tır.
Batı Şeria’da ise daha önceki denemelerdeki başarısızlıklara rağmen organize bir şekilde askeri eylemleri harekete geçirmeye çalışan genç isimler vardı. Tulkarm’daki “Kafin Hücresi” ile Diya Sammur liderliğindeki “Ramallah Hücresi” ve de Naci Sinokrot ve Cevad Cabari liderliğindeki “Burak Grubu” gibi bazı hücreler örgütsel bir bağlılık olmaksızın kendileri var olmaya çalıştılar. Ancak 1991’in sonlarına doğru örgüt liderleri askeri eylemeri daha kurumsal bir şekilde harekete geçirmeye çalıştılar. Batı Şeria’nın güneyinde Salih Aruri, İbrahim Hamed ve Adel Avadallah bir araya gelerek askeri hücreler oluşturmaya karar verdiler.
Kuzey Batı Şeria’ya gelince, Zaher Cabarin, Yahya Ayyaş, Adnan Marei ve daha sonra Kuzey’deki Dörtlü Komutanlık olarak anılacak olan Ali Assi ile askeri harekata doğru ilerlemeye başladılar. Bu eğilim, mutaridlerin Gazze Şeridi’nden Batı Şeria’ya hareketi sonrasında daha da pekişmiş, Batı Şeria’da isim konusunda yaşanan bazı anlaşmazlıklar sonrasında “El Kassam Tugayları” isminde karar kılınmıştır.
1992 yılının sonlarında Batı Şeria ve Gazze’deki askeri hücreler kendilerini kanıtlamış, 3 İsrail askerinin ölümüyle sonuçlanan Şucaiye operasyonu, ŞinBet subayı Haim Naamani’nin Maher Surur tarafından tasfiye edilmesi gibi diğer operasyonlara ek olarak, sonucunda 450 “Hamas” ve “El-Cihad” üyesinin Marc al-Zuhur’a sürüldüğü asker Nassim Toledano’nun kaçırılması gibi birçok cesur ve nitelikli operasyonu gerçekleştirmeyi başarmıştı. Tüm bunlara ek olarak İntifada’nın liderliğini İmad Akil, Cemil Vadi, Zaher Cabarin, Muhammad Ruşdi ve Muhammed Deyf gibi askeri liderler üstlendi.
Yıl sonu ve 1993 yılı başı gibi Kuzey Batı Şeria’daki Zaher Cabarin, Ramallah’taki Abdurrahman Aruri, Beytüllahim’deki Halid Zeer, El Halil’deki Muhammed Aziz Ruşdi ve Amcad Halaf ve o sırada Batı Şeria’da bulunan Muhammed El Deyfin hücresi yönetiminde olmak üzere Batı Şeria’da en az on askeri hücre vardı. Gazze Şeridi düzeyinde ise İmad Akil, İmad Nassar, Cemil Wadi, Saad AArabid ve Hüseyin Abu Laban liderliğindeki altı askeri hücre vardı.
1993 yılı, askeri hücrelerin askeri operasyonlarının zirvesini de beraberinde getirdi. Öyle ki Batı Şeria ve Gazze’deki hücreler İsrail hedeflerine karşı mini gerilla savaşı yürütmeyi başardılar ve Saher Tammam’ın gerçekleştirdiği ilk şehadet operasyonu da bu senenin Nisan ayında gerçekleşti. Hamas askeri hücreleri, 1992’deki 19 ölüme kıyasla, o yıl içinde İsrail’deki toplam 61 ölümden 56’dan fazlasının müsebbibiydiler. Askeri hücreler ayrıca 1992’deki 22 operasyonla karşılaştırıldığında 1993’te 57 operasyon gerçekleştirmeyi başardı. Bunun temel nedeni askeri yapılarda deneyim, eğitim, finansman veya tedarik düzeyinde meydana gelen gelişmelerdir.
Yıllar içerisinde saha koşullarına göre askeri taktikler geliştirildi. Sınırı aşma operasyonları, sıfır mesafeden öldürme gibi özel operasyon yöntemleri ortaya çıktı ve askeri pusu seviyesi iyileştirildi, bu da operasyonlar sırasında daha fazla ölüme yol açma yeteneğini iki katına çıkardı. Haim Nahmani ve Noam Cohen gibi Shin Bet görevlileri tuzağa düşürülüp öldürüldü. Operasyonlarda öldürülenlerin çoğunun 1967’de işgal edilen topraklarda yaşayan askerler ve yerleşimciler olmasının yanı sıra, 1990’dan önce askeri harekatın bir özelliği olan ateşli silahlar ve el yapımı patlayıcıların marjinalleştirilmesi de operasyonların odak noktasıydı.
1993 yılı İmad Akil, Ali Assi, Halil Ruşdi, İbrahim Salama ve Cemil Vadi gibi birçok etkili askeri liderin kaybına ve Salama Merhi ile Zaher Cabarin’in tutuklanmasına tanık olunan bir seneydi. Buna rağmen, yaşananlar örgütün yapısını ve gidişatını etkilemedi. Bu, askerî harekât liderlerinin sahip olduğu çelik gibi kararlılığın yanı sıra, hücrelerin artan deneyiminden de kaynaklanmaktadır. Yine bu dönem İmad Akil, Cemil Wadi, Zakaria Al-Şorbaci ve İbrahim Aşur gibi liderlerinin çoğunun şehit olmasına ve Hüseyin Abu Laban’ın Mısır sınırındaki hücresinin tasfiyesine tanık olunan bir yıldı. Fakat harekât yıl ortasında maruz kaldığı üst üste saldırıların ardından dahi Gazze Şeridi’ne askeri harekât düzenleyebildi.
Sonrasında bazıları daha sonra önemli bir roller oynayacak yeni hücreler, Komutan İmad’ın ilk intikam operasyonunu gerçekleştirecek olan Awad Salmi’nin hücresi ve Bassem İssa’nın hücresi kuruldu. Bassem Issa’nın hücresi, İmad Akl’ın Batı Şeria’ya seyahatini erteledikten sonra bu rolün bedelini hayatıyla ödedi. Zaher Cabarin’in tutuklanması ve örgütün Batı Şeria’nın kuzey ve güneyinde maruz kaldığı saldırıların ardından Yahya Ayyaş ve Ali Assi de askeri harekatlar düzenleyebildiler.
Pek çok askeri liderin ve yetkinliğin kaybı, Muhammed Arabid’in yanı sıra Yahya Ayyaş, Salah Cadallah, Avad Salmi ve Saad Arabid gibi askeri harekata stratejik katkısı olabilecek önemli isimlerin yükselişiyle telafi edildi. 1993 sonlarında askeri harekatın liderliğini üstlenecek olan Deyf, İmad Akil’in şehadeti sonrasında Gazze Şeridi’nde askerî harekât düzenleyecekti.
1992’den bu yana Müslüman Kardeşler’in örgütsel gelişimi olan Hamas tamamen değişmişti. Silahlı mücadele bu yolda temel ve ana strateji olarak yerleşmiş oldu. Ayrıca aynı yıl resmi olarak faaliyete geçen “El Kassam Tugayları”, muazzam bir askeri lider kafilesi ve geniş bir askeri operasyon geçmişiyle o zamandan bu yana savaş performansında en önemli rolü oynayacaktı.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kudüs Araştırmaları Platformu’nun editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Metnin orjinali;