22 Nisan 2019, Gökçe Kınık, Dinler Tarihi, Kudüs Araştırmaları, Müif Blog
Kudüs veya İbranice adıyla Yeruşalayim/Yeruşalim, Yahudilikte kutsal bir şehirdir. Ancak Yahudiliğin temel kitabı olan Tevrat’ta ne Kudüs’ten ne de Kudüs’ün öneminden söz edilmektedir. Yahudilerin kutsal kitabı Tanah, Kudüs’ü “Tanrı’nın (Yahve) seçtiği şehir” olarak niteler ve “ulusların tam ortası”, yani dünyanın merkezi olarak tanımlar. Yine Kutsal Kitap’ta geçen Yahve’nin Siyon’da oturduğu ifadesi, Tanrı ile Kudüs arasındaki bu özel bağı ifade etmektedir. Kudüs’ün hem ahiret gününde herkesin toplanacağı, yargı tahtlarının kurulacağı ve hem de ebedi hayatın yaşandığı yer olacağı haber verilmektedir. Yeremya kitabında bu özelliklere dair şu ifadeler zikredilmektedir: “O zaman Kudüs’e Yahve’nin tahtı diyecekler. Yahve’nin adını onurlandırmak için bütün halklar Kudüs’te toplanacak.’’ (Yeremya 3:17)Aynı şekilde rabbânî literatürde de Kudüs’ten oldukça önemli bir yer olarak bahsedilmektedir. ‘’Kudüs’ün ihtişamını görmemiş birisi hayatında gerçek şehir görmemiştir. Çünkü Tanrı dünyayı yaratırken güzelliği on parçaya taksim etmiş, bunun dokuzunu Kudüs’e vermiştir. Yeryüzünün merkezi olan Kudüs, dünyadan önce yaratılmış olan göksel Kudüs’ün tam hizasında bulunmaktadır.’’ Tüm bunlar Yahudilik inancında Kudüs’ün ne denli önemli olduğunu gözler önüne sermektedir.
Özellikle İsrailoğulları tarafından ele geçirilmeden önceki Kudüs, coğrafi ve dini konumundan dolayı bölgede önemli bir yere sahipti. Kudüs’ün (Yeruşalim) eski çağlarda kutsal olduğu görüşünün dayanağı, şehrin adında yer alan ve şehrin ilişkilendirildiği tanrı adları olan Şalim ve Tzedeq kelimeleridir. Şalim’in Asurluların tapındığı tanrılardan biri olan “Şulmanu” veya “Şalim” olduğu ileri sürülmüştür. Eski Mısır kaynaklarına göre de “Şalim” Yeruşalayim’in tanrısı olarak biliniyordu. Kudüs’ün Kenan diyarınının yerel halkının batan güneş tanrısı Şalim’e atfettikleri pagan ibadet merkezi olduğu söylenebilir. Hz. Davud’un bu şehri ele geçirmesinden önce burada Kenan tanrılarına tapınıldığı bilinmektedir. Tzedeq ise eski Kudüs halkı için kutsal olan Güneş tanrısının yetkin bir tecellisi sayılıyordu.
Hz. Davud tarafından ele geçirilinceye kadar Kudüs İsrailoğulları için herhangi bir özelliğe sahip olmamıştır. Onlar için yabancı bir şehir olarak kalmış, asırlar boyunca ne tarihi ne de dini açıdan bir bağ kurulabilmiştir. İsrailoğulları’nın şehre hâkim olmaları Hz. Yuşa ve Hz. Davud zamanında olmak üzere aşamalı olarak gerçekleşmiştir. Bölgeyi fetheden Hz. Yuşa kendisine saldıran orduyu yenmiş ve bu sırada Kudüs kralını da öldürmüştür. Hz. Davud zamanında şehir tam olarak ele geçirilmiş ve Kudüs, İsrailoğulları Krallığı’nın başkenti olarak ilan edilmiştir. Kudüs’ün Yahudilerin ayrılmaz bir parçası olması tam da bu dönemden sonra başlamıştır.
Kudüs (El-Kouds). Hz. Davud’un mezarı, dış. 1.1
Hz. Davud’a kadar Yahudi kutsal metinlerinde İsrailoğulları herhangi bir dini referansla anılmayan bu şehir Hz. Davud’un İsrailoğullarının en kıymetli kült objesi Ahit Sandığı’nı eski başkent Hebron’dan (El-Halil) Kudüs’e getirmekle başkenti aynı zamanda dini bir merkez ve hac ziyareti şehri haline getirmiş olur. Daha önce hac ziyareti için Şilo’ya giden İsrailoğulları’nın Kudüs’e yönlendirilmesiyle Kudüs’ün Yahudiler için kutsallaşma süreci başlayacaktır. Buna göre, başlangıçta siyasi bir merkez olan Kudüs daha sonraları kutsal bir mekân halini alarak siyasi merkezileşme özelliğini bu dini özelliği ile perçinlemiştir.
Hz. Davud ve Hz. Süleyman ile başlayan kutsallaşma süreci İsrailoğulları için üç aşamada gerçekleşmiştir. Bu sürecin temelleri dönemin politik şartlarının gerektirdiği çözüm arayışı ve sürgün tecrübesi ile ilgilidir. Yahuda’nın Babiller tarafından işgal edilmesi ve bunun sonucunda M.Ö. 6. yüzyılda yaşanan Babil Sürgünü ile başkent Kudüs’ün kaybedilmesi, ülkenin kaybedilmesinin bir sembolü haline gelir. Süreç politik olarak başlasa bile, sonradan yıkılmış mabede özlem ve duygusallığa evrilmiş ve sürgün yaşamının yarattığı duygusal bağ nedeniyle kutsallık düşüncesini güçlendirmiştir. Kudüs’ün kaybedilişi ise şehrin İsrailoğulları için ayrıcalıklı ve kutsal hale gelme sürecinin son aşamasıdır. O zamana kadar İsrailoğullarının başkenti olsa da putperestliğin kalıntılarıyla bezenmiş olan şehir, hem Kudüs’te yaşayan Yahudiler hem de Diaspora Yahudileri (Sürgün edilmiş Yahudiler) için giderek manevi bir merkez haline gelmiştir. Öyle ki Yahudi kutsal kitabı ve aynı zamanda bir dua kitabı olan Mezmurlar’da kutsal Ahit Sandığı’nın getirildiği Davud şehri Siyon sadece Rabb’in krallık için seçtiği bir şehir olarak değil, “Rabb’in Meskeni” olarak da takdim edilir.
Babil Sürgünü, 1.2
Sonuç olarak Kudüs’ün kaybedilişi, Yahudiler için kutsallığının zirveye ulaşmasını ifade eder. Öyle ki Yahudiler için Kudüs’ü unutmak, düşünmemek bir beddua nedenidir. Babil ırmakları kıyısında oturan halkın ona yurtlarını andıkça ağlayıp ‘’Eğer seni unutursam Ey Yeruşalim, sağ elim hünerini unutsun, eğer seni anmazsam, eğer Yeruşalim’i baş sevincimden üstün tutmazsam dilim damağıma yapışsın.’’(Mezmurlar, 137) demeleri kutsallaşma sürecinin zirve noktasının en büyük ifadesidir
KAYNAKÇA
[1]Eldar Hasanoğlu, “Tanah’a Göre Kudüs’ün Kutsallaşma Süreci”. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 24 (2016): 125-148 <http://dergipark.gov.tr/uluifd/issue/13512/163464>
[2] Pelin Çift, Prof. Dr. Ömer Faruk Harman, ‘’Kudüs’ün Gizemli Tarihi’’, Destek Yayınları, İstanbul, 2016.
[3] Prof. Dr. İsmail Taşpınar, Tarihin Aynasında Dinler ve Mezhepler, İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 2018
[4] Resim (1.1), Jerusalem (El-Kouds). David’s tomb, exterior / American Colony, Jerusalem, Library of Congress.
[5] Resim (1.2), <http://angelsdia.com/wp-content/uploads/2018/05/babil.jpg>
[6] VAKANÜVİS- Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi Yıl/Vol. 3, s.2, Güz 2018 ISSN: 2149-9535
*Bu yazı marmarailahiyat.com‘da yayımlandı.