Büşra Nur GÜRBULAK yazdı.
Özet
Mescid-i Aksa hakkında sıkça kullanılan bazı kavramlar ve ifadeler, Mescid-i Aksa’yı hak ettiği şekilde anlamamızı engellemektedir. Kavramlar, bir dünya inşa edebileceği gibi tek başına bir dünyayı yıkmaya da muktedirlerdir. Bir konu özelinde doğru bilinç oluşturmak istiyorsak bunun en temel, en sağlam ayağını terminoloji oluşturmaktadır. Başkalarının terminolojisini esas almak fikri yönden onlarla aynı konumda olmak manasını taşımaktadır. Bu minvalde Müslümanca düşünebilmek ve Mescid-i Aksa’yı hak ettiği şekilde anlayabilmek için kendi terminolojimize yönelmemiz elzemdir.
Bugün, Filistin topraklarını işgal eden Siyonist Yahudiler de kavramlar üzerinde oynayarak insanların zihinlerine yön vermeye çalışmaktadırlar. Zihinlerin işgali, toprak işgalinden daha tehlikedir. Bu yapılan filhakika bir kültür sömürgeciliğidir. Böylelikle tarihi ve manevi gerçekleri saptırmak ve unutturmak, işgale meşru bir zemin hazırlamak temel gayedir. Onlara karşı, onların kelimeleriyle mücadele etmemiz mümkün değildir. Filistinli Prof. Dr. Abdülfettah el-Awaisi, Haçlı işgalinden daha uzun süren günümüz işgalinin ana sebebi olarak “en-Nekbe’l Mağrifiyye” yani bilgi krizini öne sürmektedir. El- Awaisi’ye göre bilim ve güç arasında ilişki vardır. Güçlü olmak istiyorsak bilgi ve marifeti de elimizde tutmalıyız. Bu da ancak kavramlar nezdinde akıllarımızı özgürleştirmekle mümkündür. Bu makalede, doğru bilinen fakat Mescid-i Aksa özelinde kullanımı yanlış olan kavramlara ve ifadelere değineceğiz.
Anahtar Kelimeler: Bilgi, İşgal, Kavram, Kriz, Mescid-i Aksa
1.Giriş
Mescid-i Aksa, İsra suresi birinci ayet-i kerimeye konu olması özelinde mü’min kulların kalbinde açan bir çiçektir. Öyle ki Kur’an-ı Kerim’de ismi alenen geçen iki mescitten bir tanesidir. Bu minvalde Mescid-i Aksa’yı mü’min kimliğimiz var olduğu sürece gündemimize almamız kaçınılmazdır. Onu gündemimize alırken ve gündeme taşırken ise doğru terminolojiyi esas almak elzemdir.
İsimlerin ve kavramların önemi Kur’an-ı Kerim’de de vurgulanır. Bu konuya dikkat çeken en meşhur ayet-i kerimeyi zikredelim: “Ey iman edenler! Allah Rasulüne ‘ra’ina: bizi gözet’ demeyin; unzurna: bize bak’ deyin ve dinleyin. Kâfirler için acıklı bir azap vardır.”1
Arapçada “raina” kelimesi “bizi gözet, bizim isteğimize de kulak ver” anlamları taşımakla birlikte İbranicede hakaret anlamı taşıyan çirkin bir küfür olduğundan dolayı Yahudiler, Resulullah’a bu sözle hitap edilmesinden hoşlanmış ve kendileri de bu kelimeyi kullanmayı tercih etmişlerdir. Aşağı yukarı aynı anlama gelen ve ihtiyacı karşılama hususunda aynı düzeyde olan iki kelime arasında özel ve bilinçli bir tercih yapılması istenmiştir.
Kur’an-ı Kerim’in dikkat çektiği bu nokta, Mescid-i Aksa için de ayrıca ehemmiyetlidir. İsrâiliyat kaynaklı bilgileri ve kavramları kullanmaya devam ettiğimiz sürece özgürlük hedefimize varmamız mümkün gözükmemektedir. İslam dünyası olarak Kur’anî ve nebevî isimlendirmeleri kullanmaya özen göstermeliyiz. Ancak bu şekilde zihinlerimizi özgürleştirebiliriz ve özgür Mescid-i Aksa’ya doğru yol alabiliriz.
2.Mescid-i Aksa Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar ve Alternatif Kullanımlar
Bu başlık adı altında Mescid-i Aksa’ya dair genel yanlış bilgilere ve doğru bilinen yanlış kavramlara değineceğiz. Amacımız Mescid-i Aksa’nın hak ettiği ve İslam’da bildirilen değerini gönüllere tüm berraklığı ile yerleştirebilmektir. Bu konuyu en temelden izah etmek için yine tartışmalı noktalardan biri olan Mescid-i Aksa’nın neresi olduğu hususuna öncelik vereceğiz.
2.1. Mescid-i Aksa Tek Bir Yapının Adı Değildir
Nesiller boyu Mescid-i Aksa’nın neresi olduğu hususu tartışılagelmiştir. Bir nesil altın kubbeli Kubbetü’s-Sahra’yı Mescid-i Aksa olarak tanımış ve bu bilgiyle büyümüştür. Bir nesil ise kurşun kubbeli Kıble Mescidi’ni Mescid-i Aksa olarak tanımış ve bu bilgiyle büyümüştür. Günümüz itibariyle de bu bilgilerin yanlışlığı üzerinde ittifak edilmiştir.
Mescid-i Aksa, etrafı surlarla çevrili olan 144.000 metrekarelik (144 dönüm) bir alanı kapsayan devâsa bir külliyedir. Bu konuya dair Filistinli âlimlerin dini kaynaklara dayanarak almış oldukları “surların içindeki bölgenin tamamı Mescid-i Aksa’dır” fetvasını 1968 yılında Ezher Üniversitesi’nde toplanan İslam Araştırmaları Kurumu da teyit etmiştir.2 Mescid-i Aksa avlusundaki en görkemli yapılar ise şüphesiz Kıble Mescidi ve Kubbetü’s-Sahra’dır. Kıble Mescidi, kıble yönünde olduğu için bu ismi almıştır. İmamın namaz kıldırması ve ana mescit olması için inşa edilmiştir. Kubbetü’s-Sahra ise geçmişten günümüzde ayakta kalan en eski İslam mimarisidir. İhtişamıyla göz doldurur ve Mescid-i Aksa’nın kalbi konumundadır.
Zikredilen mimari yapılar ve daha nicesi Mescid-i Aksa’dan bir parçadır fakat Mescid-i Aksa’nın tamamı değildir. Bu minvalde özellikle ifade etmek gerekir ki Mescid-i Aksa tek bir yapının değil bir alanın adıdır.
2.2.Mescid-i Aksa Harem Bölgesi Değildir
Sözlükte “yasaklanmış, korunmuş, dokunulmaz” manasına gelen harem kelimesi haram ile eş anlamlıdır. Harem, Mekke ve Medine şehirleriyle birlikte çevrelerindeki belirli bölgeler için kullanılan bir terimdir. Bu bölgelere harem adının verilmesi, zararlılar dışındaki canlılarının öldürülmesi ve bitki örtüsüne zarar verilmesinin haram kılınmış olmasındandır.3
Mekke ve Medine’nin tahrimi hususunda kat’i deliller mevcuttur. Hz. Peygamber, “İbrâhim’in Mekke’yi haram kıldığı gibi ben de Medine’yi haram kıldım” demiştir.4 Yine Abdullah b. Zeyd b. Âsım tarafından nakledilen başka bir hadiste Mekke’yi Hz. İbrâhim’in, Medine’yi de Hz. Muhammed’in haram kıldığı rivayetleri yer almaktadır.5
Harem bölgesi, fıkhî kurallara tâbidir. Haddi aşma durumunda cezaî hükümleri vardır. Hayvanlarını ürkütmek veya ot koparmak fıkhî olarak karşılık gerektirmektedir. Makalemizin konusu olan Mescid-i Aksa, üç mescit hadis-i şerifine binaen harem bölgesi olarak anılmaktadır. Fakat dikkat edilmelidir ki hadis-i şerifte Mescid-i Aksa’nın harem oluşuna dair bir ibare bulunmamaktadır. Dolayısıyla bir yerin kutsiyeti ancak Kur’an-ı Kerim ve hadislerin birlikte değerlendirilmesiyle mümkün olacaktır.6 Mescid-i Aksa’nın ise harem oluşuna dair hiçbir delil bulunmamaktadır. Lakin bu durum Mescid-i Aksa’nın kutsiyetinden bir pay eksiltmemektedir. Mescid-i Aksa’nın harem olmayışında nice hikmetler saklıdır. Bu minvalde Mescid-i Aksa için kullanılan “harem-i şerif” ifadesi de yanlıştır. Mescid-i Aksa, harem olan iki beldenin de dahil olduğu, ibadet maksatlı ziyaret edilmesi gereken üç kutsal mescitten biridir. Unutulmamalıdır ki İslam dini noksansızdır ve beşerî eklemelere kapalıdır.
2.3.Mescid-i Aksa Coğrafi Bir Mesele Değildir
Kur’an-ı Kerim’de iki mescit alenen ismiyle zikredilmektedir. İlki Mescid-i Haram, ikincisi ise Mescid-i Aksa’dır. Kur’an-ı Kerîm’de on beş yerde geçen Mescid-i Haram7 ifadesine karşılık Mescid-i Aksa ismi bir kere İsra süresi birinci ayet-i kerimede geçmektedir.
“Kulu Muhammed’i bir gece Mescid-i Haram’dan alıp Mescid-i Aksa’ya götüren Allah her türlü kusurdan ve ortaktan uzaktır. O Mescid-i Aksa ki biz onun etrafını bereketli kıldık ve bu gece yolculuğunu o seçkin kula büyük işaret ve delillerimizden bir kısmını gösterelim diye yaptırdık.”8 Şafiî fakih Suyûtî’ye göre ise “Beytülmakdis’in fazileti hakkında İsra suresinin birinci ayeti dışında hiçbir delil olmasa bile ayet tek başına beldenin bereketini kanıtlamaya yetecektir.” 9
Dikkat edilmelidir ki Mescid-i Aksa, ayet oluşu hasebiyle imanımızın bir parçasıdır. Ayrıca üstat Nuri Pakdil’in “imanımdan vazgeçmedikçe Kudüs’ten vazgeçmem” sözü meselenin coğrafi değil imanî bir mesele olduğunu özetler niteliktedir. İmanımız var olduğu sürece, Kudüs ve Mescid-i Aksa hayatlarımızda tezahür etmeye devam etmelidir.
2.4.Mescid-i Aksa Yalnızca Filistinlilerin Değildir
Bir önceki ilgili başlıkta Mescid-i Aksa’nın ayet oluşunu izah etmiştik. Buradan hareketle ifade etmek gerekir ki; Kur’an-ı Kerim’de yer alan her ayet Müslüman olan her bireyin sorumluluğundadır. Kur’an-ı Kerim’de belirli kavimlerden, coğrafyalardan bahsedilmiş olsa dahi bu ayetlerin muhatabı sadece o kavmin ya da coğrafyanın insanları değildir. Her bir ayet, iman eden her bireyi muhatap almaktadır. Bu minvalde nasıl ki Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi sadece Suudi Arabistan halkına ait olarak görülmüyorsa, ayet olan Mescid-i Aksa da sadece Filistinlilerin değildir. Mescid-i Aksa özelindeki hiçbir konu da sadece Filistin halkına atfedilemez. Bu üç mübarek mescit ebediyen İslam’ın ve İslam’a inananlarındır.
Unutulmamalıdır ki hiçbir Filistinli Mescid-i Aksa için çalışmıyor olsa dahi bizler imanî olarak bu mescitten sorumluyuz. Filistin halkı savunuyor diye değil, Allah bizi mükellef kıldığı için Aksa’nın gür sedası olmak zorundayız. Nitekim günümüzde Filistin halkı, imanî şuur ile kendi üstlerine düşen müdafaayı gerektiğince gerçekleştirmektedir. Günümüzde “Bize ne Mescid-i Aksa’dan” ya da “Filistinliler iç meselelerini kendileri halletsinler” ifadeleri kesinlikle yanlıştır. Mescid-i Aksa özelindeki her haberin muhatabı olduğumuzu bilmeli ve imanı şuur ile eyleme geçmeliyiz.
2.5. Mescid-i Aksa Üç Din İçin Kutsal Değildir
Toplumumuzda yaygın olarak kullanılan “üç din” ya da “üç ilahi din” ifadesi ile kastedilen Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’dır. Filhakika Mescid-i Aksa’nın üç din için kutsal olduğu söylemi zihinlerin işgaline dair verilecek birincil örnekler arasında yerini almaktadır. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de “Şüphesiz Allah katında din İslâm’dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın ayetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir”10 buyrulmaktadır. Bu ayet üzerinden ilerleyecek olursak tek din vardır, adı da İslam’dır.
Hristiyanlık ve Yahudilik için “muharref olmuş dinler ya da kültürler” demek daha doğrudur. Bizim için doğru olan Yahudilik ve Hristiyanlığa din değil kültür olarak bakmaktır. Hakiki bir İncil veya Tevrat’tan söz edemeyiz dolayısıyla ilahi bir kitaptan söz edemeyiz.11 En temelde bütün peygamberler aynı ilahi özü tebliğ etmişlerdir. Hz. Âdem’den (a.s.) peygamber efendimize gelinceye kadar bütün peygamberlerin tebliğ etmiş oldukları iman esasları aynıdır. Hiç bir peygamber iman esaslarını değiştirmediği gibi, ona herhangi bir ilâve de yapmamıştır. Günümüzde Yahudilik ve Hristiyanlık ise İslam’ın bozulmuş, beşer eliyle tahrif edilmiş halidir. Özleri ve tahrif edilmemiş halleri ise zaten İslam’dır. Bu minvalde net olarak ifade edebiliriz ki üç ilahi din diye bir şey yoktur. Mescid-i Aksa, yalnızca İslam için kutsal ve vazgeçilmezdir.
2.6.Mescid-i Aksa Siyonist Yahudilere Vaat Edilmiş Değildir
Yahudilere göre arz-ı mev’ud, onlara vaat edilen topraklardır. Dikkat çekmek gerekir ki arz-ı mev’ud ifadesi Kur’an-ı Kerim’de geçmemektedir. Kendilerine vaat edildiğini iddia ettikleri toprakların merkezini ise Mescid-i Aksa oluşturmaktadır. Bunu da ‘’cebel-i heykelsiz (Mescid-i Aksa) Kudüs’ün ehemmiyeti yoktur” sözüyle ifade etmektedirler. Kitab-ı Mukaddes’te, Hz. İbrahim’e “Mısır ırmağından Fırat ırmağına kadar’’, Hz. Musa’ya “ayaklarınızın bastığı her yer” olarak sınırları çizilen arz-ı mev’ud; Yahudi anlayışına göre Hz. İbrahim, Hz. Yakup, Hz. Musa ve Hz. İshak’ın zürriyetlerine ebedi olarak vaat edilmiş topraklardır.12 Yahudiler, vaat edilmiş topraklara dair kendi kutsal kitaplarından deliller sunmaya çalışmaktadırlar. Filhakika burada dikkat edilmesi gereken husus, (kendi kitaplarında da ifade edildiği üzere) bu vaadin belirli şartlar ve sınırlar dahilinde mümkün olabileceğidir.
Yani bu topraklar sadece Allah’ın emirlerini yerine getiren ve O’na verdiği ahde sadık kalan İsrailoğulları için vaat kapsamına girmektedir. Fakat İsrailoğulları Allah’a verdikleri sözden dönmüş, bu sebeple de ülkelerinden sürgün edilmişlerdir.13 Kendi kutsal kitaplarında da görülmektedir ki ahde sadık kalmadıkları taktirde İsrailoğullarına bir vaatte bulunulmamıştır. İsrailoğulları olarak ifade edilen kavim, o dönemin iman edenleridir. Bu topraklar, sadece Allah’ın emirlerini yerine getiren ve O’na verdikleri ahde sadık kalanlara vaat edilmiştir. Günümüzde ise bu şartlara tâbi olan kişiler Siyonist Yahudiler değil Müslümanlardır. Açıkça söyleyebiliriz ki ortada bir vaadin varlığı kabul edilirse buna layık olan ancak Allah’ın ipine sarılan ve İslam ile şereflenen Müslümanlardır. Ayrıca unutulmamalıdır ki peygamberlerin varisleri onların soyundan gelenler değil, onların yolundan gidenlerdir.
2.7.Mescid-i Aksa Süleyman Tapınağı Değildir
Ebu Zerr (r.a)’dan rivayet edilen iki mescit hadisi, bizlere insanlık tarihinde yeryüzünde inşa edilen ilk yapıların Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa olduğunu göstermektedir. Bu hadis-i şerif aynı zamanda bâninin tek bir kişi olduğuna dair de kanıttır. Mescid-i Haram’ı kim inşa ettiyse zamansal açıdan yakınlık itibariyle o kişi mübarek Mescid-i Aksa’yı da inşa etmiş olacaktır. Bu minvalde Mescid-i Aksa’yı temelden inşa eden ve Mescid-i Aksa’nın sınırlarını belirleyen Hz. Adem’dir.
Bununla birlikte Resulullah şöyle buyurmuştur: “Hazret-i Süleyman, Beytülmakdis’i binâ ettiği zaman, Allah’tan kendisine üç imtiyaz vermesini istedi: İlâhî hükme muvafık düşecek hüküm verme melekesi talep etti (bu ona verildi), kendisinden sonra kimseye verilmeyecek bir saltanat talep etti (bu ona verildi), (üçüncü olarak ise) mescidin inşaatını bitirdikten sonra, bu mescide sırf namaz kılmak için gelenlerin, oradan çıkarken, annelerinden doğdukları gündeki gibi bütün günahları affedilmiş olarak çıkmalarını istedi, (bu duasının da kabul olduğunu umuyorum.)”14
Hadis-i şeriften anlaşıldığı üzere Hz. Süleyman Mescid-i Aksa’yı bir mescit olarak inşa etmiş ve ondan sonra gelen peygamberler de mescit olarak kullanmışlardır. Siyonist Yahudilerin resimlerle algılar üzerinde oynadığı gibi bir tapınak söz konusu değildir. İmar ve inşa eden bir peygamberdir, imar ve inşa edilen ise yine Mescid-i Aksa’nın kendisidir. İnşa etmekten maksadı içerisinde Allah’a ibadet edilmesidir. Allah’ın elçisi olan hiçbir peygamber tapınak inşa etmemiştir. Anlaşıldığı üzere ‘’Süleyman Tapınağı’’ ifadesi isrâiliyat kaynaklı bir ifadedir.
2.8.Mescid-i Aksa Gezi Mekânı Değildir
Mescid-i Aksa’nın gerektiği ihtimamı görmeyişindeki en büyük etkenlerden bir tanesi de hakkında gezi ifadesinin kullanılmasıdır. Mescid-i Aksa, ibadet maksatlı yolculuk yapılacak üç mübarek mescitten biridir. Allah Resulü, bu mescide ibadet etme niyetiyle gidileceğini bildirirken bizler “Mescid-i Aksa Gezisi” ifadesiyle zihinlerin işgaline zemin hazırlamış oluyoruz. Nasıl ki “Mekke Gezisi” ya da “Medine Gezisi” ifadeleri kalbimizi rahatsız ediyorsa ve kabul edilemez olarak addediyorsak aynı durum Kudüs ve Mescid-i Aksa için de geçerlidir. “Mescid-i Aksa Sanal Gezisi” ifadesi de günümüzde en çok karşılaştığımız ve kullanılmaması gereken bir tamlamadır. Takdir edersiniz ki mübarek beldelere asla ve asla gezmek için gidilmez. Mübarek beldeler için gezi ifadesini kullanmaya devam ederek, ibadet niyetlerinin unutulmasına zemin hazırlamış olmaktayız. Geziye giden bir kişinin çantasına kamera, tripod, şarj aleti alması yadsınamaz. Oysaki Mescid-i Aksa’ya giderken yanımıza seccademizi, tesbihimizi ve Kur’an-ı Kerim vb. almamız gerekmektedir. Bu minvalde “Mescid-i Aksa” ve “gezi” ifadeleri yan yana gelmemelidir. “Mescid-i Aksa ziyareti” ya da “Mescid-i Aksa seferi” ifadeleri, mübarek mescit için daha uygun olacaktır.
Sonuç
Bir konu özelinde kullanılanlar kavramlar, o meseleye dair bakış açımızı ve dahi eylemlerimizi doğrudan etkilemektedir. Günümüzde Mescid-i Aksa’nın gerektiği ihtimamı görmeyişi, hakkında kullanılan kavramlarla doğrudan ilişkilidir. Filhakika tarihi insanlık tarihi ile eşdeğer olan bir mescit için ince elemek ve sık dokumak gerekmektedir. Mescid-i Aksa, hem Kur’an-ı Kerim’e konu olmuş hem de hadis-i şeriflerde yer bulmuştur. Mescid-i Aksa, Allah’ın İslam’a inananlara verdiği bir hediyedir. Kalplerin kendisiyle surûr bulduğu bu mekân ebediyete kadar da İslam’ın kalacaktır. Nitekim Allah katında tek din İslam’dır ve bu durum da kıyamete kadar Mescid-i Aksa’nın asıl hak sahiplerinin Müslümanlar olduğuna işarettir. Her türlü övgüyü, hürmeti ve kıymeti hak eden bu mescit, bizlere İslam’ın emanetidir. Emanete sahip çıkmak ise bizlerin vazifesidir.
Emanete sahip çıkma hususunda bugün Mescid-i Aksa’ya dair yapılması gereken en elzem şey akılların özgürleştirilmesidir. Şayet Mescid-i Aksa için hak iddia ediyorsak, O’na İslam’ın kavramlarıyla bakmalıyız. Bizlere dayatılan İsrâiliyat kaynaklı bilgilerin farkında olmalı ve alternatif kullanımlarını tercih etmeliyiz. Unutulmamalıdır ki asıl meselemiz muhatabımızla kavga etmek değil, mukaddesatımızı korumaktır. Bunun için güce, güç için bilgi krizini aşmaya ihtiyacımız vardır. Gayret bizden, muvaffakiyet Allah’tandır.
(Bu makale, Hucurat Hareketi’nin Aksa Halkaları projesi kapsamında yazılmıştır.)
1-Bakara 2/104.
2-Able el-Muhtedi ez-Zubde, el-Kudsu Tarih ve Hadâra, (Ürdün: Dâru’n-Ni’me Yay., 2000), 92.
3-Salim Süğüt, “Harem”, TDV İslam Ansiklopedisi (İstanbul: 1997), 16: 127.
4-(Müslim, “Ḥac”, 454)
5-(Müslim, “Ḥac”, 454; Beyhakī, V, 197).
6-Mehmet Emin Çiftçi, ‘’Hadislerde Kudüs ve Mescid-i Aksa’’, Journal of Islamic Jerusalem Studies 20, sy.3 (2020): 320.
7-Nebi Bozkurt, Mustafa Sabri Küçükaşcı, “Mescid-İ Harâm”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/mescid-i-haram (30.06.2023).
8-İsra 17/1.
9-Abdülfettah el-Awaisi, Yeni Bir Jeopolitik Teori Beytülmakdis Bereket Daireleri Teorisi, (İstanbul, Pelikan Basım., 2016), 7.
10-Al-i İmran 3/19.
11-Halis Mutlu, “Üç Semavi Din Diye Bir Şey Yoktur”, Minber-i Aksa, 36 (Ekim-Kasım-Aralık): 37.
12-Abdurrahman Küçük, ‘’Yahudilikte Arz-ı Mev’ud Anlayışının Boyutları’’, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XXXIII (1994): 102.
13-Küçük, ‘’Yahudilikte Arz-ı Mev’ud Anlayışının Boyutları’’, 102.
14-(Nesâî, Mesâcid, 6; İbn-i Mâce, İkâme-tü’s-Salât, 196/1408)
İki gözümün çiçeği yine biz okuyalım diye bizim için yazmış 🥺🌸 Çokça gurur çok sevgi saygı 🌿 @beytulmakdistahlilgrubu
Harika