Loader

İsrail-Filistin Savaşı: Kızım Telefonda Ağlıyor, “Anne, Sadece Bir Sayıya Dönüşüyoruz”

Paylaş

Ghada Ageel

Canan Kazancı tercüme etti.

 

Uzaktan trajedi üstüne trajedi duydukça ve dünya sessizce izledikçe, aklım bunların katledilen gerçek insanlar olduğunu kavramakta zorlanıyor.

Bu şoku ve dehşeti kaldıramıyorum.

Dr. Medhat Saidam ile geçen yaz Gazze’yi ziyaretim sırasında tanışmıştım. Bir kibar ruhu daha kaybettik. Dr. Saidam bir hafta boyunca durmaksızın çalıştıktan sonra dinlenmek ve ailesini kontrol etmek için birkaç saatliğine evine gitmişti. Bir saat sonra hastaneye cansız bir beden olarak döndü.

Han Yunus’taki Nasser Hastanesi’nde doktor olarak çalışan kardeşimi merak ediyorum. Ailemi arıyorum ama kimse cevap vermiyor. Üç gün geçti ancak onlardan hiçbir haber yok.

Facebook’a giriyorum ve arkadaşımız Dr. Rami Abdo’nun fakirlerin doktoru olarak bilinen İslam Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı ve doktor olan amcası Dr. Omar Ferwaneh’in eşi, çocukları ve torunlarıyla birlikte öldürüldüğünü paylaştığını görüyorum. Sonra tekrar diğer haberlere geri dönüyorum.

İşgal ve kuşatma altındaki Gazze Şeridi’nden acımasız aile katliamları haberleri gelmeye devam ediyor. Durmaksızın. Son vahşet ise, İsrail’in El-Ahli hastanesini bombalaması ve yüzlerce hasta, yaralı çocuk ve güvenli bir sığınak olduğunu düşünerek hastaneye sığınan insanları katletmesi oldu. Ölü sayısı artmaya devam ediyor, şu anda büyük çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere 3.300 ölü ve 12.000 yaralıya ulaşmış durumda.

Ölümler soyut ya da belirsiz değil, somut ve canlı. Ölümler gerçekleşirken yayımlanıyor, belgeleniyor ve kameralar tarafından çekiliyor. Ancak yine de dünya bunlara büyük ölçüde kayıtsız kalıyor. Akıl bu trajedinin boyutunu anlamakta zorlanıyor.

Aileler, gerçek aileler ve gerçek çocuklar, birbiri ardına yok ediliyor. Ölü bedenlerin ve yaralıların görüntüleri Gazze’nin dolup taşmış ve çökmüş hastanelerine akmaya devam ediyor. Bombardıman altında çalışan doktorlar sürekli bir şok halindeler ve yerleşimci-sömürgeci devletin hastaneleri boşaltma çağrılarına meydan okuyarak eşi benzeri görülmemiş sayıdaki ölülerle uğraşmaya devam ediyorlar.

Doktorlar çağrıyı reddederek hedef haline geldiler. Dr. Muhammed Ebu Musa’ya evinin bombalandığı söyleniyor. Ailesi ölmüş. Hala hayatta olanları kurtarmaya kararlı bir şekilde çalışmaya devam ediyor. Bir şok daha.

17 Ekim 2023’te İsrail’in Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah’taki binalara düzenlediği hava saldırısının ardından (AFP)

‘Anne, sayılara dönüşüyoruz’

Şok edici haberlerin ardı arkası kesilmiyor. Şifa Hastanesi’nden Dr. Eşref el-Kidra, El Cezire televizyonunda yine ölen meslektaşlarının isimlerini sayıyor. İsimleri hatırlayamıyorum. Yüzü olayı anlatıyor. Anlamsız ölümleri, ölülerin ve yaralıların parçalanmış bedenlerini, ilaç sıkıntısını anlatıyor; uluslararası topluma katliamı durdurması için yalvarıyor. Raporuna görüntüler ve sayılar eşlik ediyor, daha fazla sayı… Sayılara dönüşüyoruz.

2002’ye, Guardian gazetesi için tercümanlık yaptığım Beyt Hanun’u hatırlıyorum. Beyt Hanun İsrail tarafından saldırıya uğramış ve yaralılar Şifa Hastanesi’ne getirilmişti. Yüzlercesinin ameliyathaneye ihtiyacı vardı. Doktorlar öncelik sıralaması yapmak zorunda kalmıştı. Daha tedavi edilebilir yaraları olan gençlerin şansı daha yüksekti. Kıdemli doktorlar, ses çıkarmadan gözleri ve kaşlarıyla işaret ederek astlarına kiminle başlamaları gerektiğini söylüyordu. Tüm sahne anlaşılmaz bir hal alıyor, jestler bunu daha da karmaşıklaştırıyordu.

Tercümanlık yapmayı bıraktım. Kaderlerine terk edilenlerin ellerini tuttum. Aile üyelerinin ruhlarına Kur’an’dan ayetler okudum. Ölülerin gözlerini kapattım. Yakında sadece bir sayı olacak bir sonrakine geçtim. Genç doktorlardan bazıları gözyaşlarına hâkim olamıyordu.

Pazartesi günü arkasında düzinelerce cesetle Şifa Hastanesi’nin önünde konuşma yapan Dr. Kidra, mevcut kayıp sayısını aktarıyor. Daha fazla sayı. Daha fazla doktor. Daha fazla sağlık görevlisi. Daha fazla kadın ve çocuk, ölenlerin yüzde 70’i kadın ve çocuk. Sayılar… Telefon çaldı, kızım hatta ağlıyordu, “Mutaz’ı tanıyor musun?” Sabırsızlıkla bağırıyorum, “Hangi Mutaz? Lütfen, hızlı konuş.”

Bana Mutaz Alazaizah’ın evinin bombalandığını ve ailesinden 15 kişinin öldürüldüğünü söylüyor. Hepsi öldü, diyor. Hepsi öldü anne, diyor. “Ailesi bana daha geçen Haziran’da kahvaltı hazırlamıştı. Buna inanamıyorum. Bizi neden öldürdüler?”

Serbest gazeteci olan 24 yaşındaki Mutaz, Han Yunus’ta haber takibi yaptıktan sonra Deyr el-Belah’a yeni dönmüştü. Evinin vurulmasından sadece birkaç dakika önce… Patlama sesini duyup olay yerine koştuğunda hayal bile edemeyeceği bir trajediyle karşılaştı. Mutaz tamamen yıkılmıştı. Evi ve ailesi göz açıp kapayıncaya kadar yok olmuştu.

Yine telefon… Bu kez kızım, arkadaşı Zarife’nin bir başka yıkıcı ölümü haber vermek için aramasının ardından ağlıyor. Yusuf Dawas, 23 yaşında, Palestine Chronicle’a katkıda bulunan serbest bir gazeteci ve Gazzeliler’e karşı işlenen insan hakları ihlallerini belgeleyen “We Are Not Numbers” adlı Filistinli grubun bir üyesiydi. Beyt Lahya’da ailesinden beş kişiyle birlikte öldürüldü.

Anne, biz sadece sayılarız. Sayılara dönüşüyoruz. Daha fazlası değiliz. Bu yazı yazılırken 15 gazeteci daha öldürüldü.

Kaçarken Katledildiler

Katliam bu kez benim memleketim Han Yunus’ta devam ediyor, yine daha fazla ev vuruluyor. Hedef Hâkim Fahim el-Neccar, ya da öyleydi. Eşi Fatıma Mukhallati, oğulları Dr. Muhammed el-Neccar, onun eşi ve çocukları, mühendis olan kardeşi Firas, onun hamile eşi, çocukları ve çok sayıda komşusuyla birlikte öldürüldü. İsimlerini bilmiyoruz.

Refah’taki Barhoum ailesinin 14 üyesi öldürüldü ve onlarca kişi yaralandı; Han Yunus’taki Mukhaimar ailesinden 10 kişi öldürüldü ve 23 kişi yaralandı. Aile 2014 yılında yıkılan evlerini yeni inşa etmişti.

Haberler gelmeye devam ediyor, bu kez Cibaliye mülteci kampından. El-Fakhora bölgesinde bir ev, 20 kişilik bir aile öldürüldü. Anlaşılır gibi değil. 15 yaşındaki küçük oğlum Aziz’den derslerine geri dönmesini istiyorum. İtiraz ediyor.

“Anne, neden benim için endişeleniyorsun?” diyor. “Kuzenlerim bunu yaşıyor, sadece televizyondan izlemiyorlar. Merak etme. Ben iyiyim.” Şimdi haberler, Gazze’nin güneyinde sığınacak bir yer bulmak için gökten yağan ölümden kaçan ailelerin katledildiğini gösteriyor. 13 Ekim’de, kamyonlarda, eşek arabalarında ya da yürüyerek, işgalci gücün bölgeyi boşaltma emri üzerine çaresizce kaçmaya çalışan en az 70 kişi öldürüldü ve 150 kişi yaralandı. Aklım başımdan gitti.

Yine geçmişe gidiyorum. Bu kez 76 yıl öncesine, Filistin’de Irkçılık (Apartheid in Palestine) adlı kitabımda belgelediğim büyükannemin kaçışına. 1948 yılında Siyonist birlikler, büyükannemin köyü Beyt Daras’a saldırmış ve çocuklarının hayatından endişe ettiği için köy halkıyla birlikte yaya olarak kaçmak zorunda kalmış ve daha sonra İsrail’in Aşdod kentine dönüşecek olan yakındaki Filistin kasabası Isdud’da güvenli bir yer aramaya başlamıştı.

Büyükannem, onlar kaçarken her tarafa bombaların düştüğünü ve etraflarını saran silah seslerini anlatırdı. Bir bomba patlaması onları durdurduktan sonra, çığlık atan kadınlar ve çocuklar geçecek bir patika aramışlar. Uçaklar gökyüzünden bombalıyormuş. Kurşunlar neredeyse büyükannemin başını ve bacaklarını sıyırıyormuş. O, koşmaya devam etmiş. Sık sık o gün cehenneme bir kapının açıldığını ve hiç kapanmadığını söylerdi. Bugün Gazze’den gelen haberler de aynı hikâyeyi anlatıyor.

Şu an yerleşimci-sömürgeci devletin 1948’de başlayan soykırımı tamamlamasına izni veriliyor. Bu deneyimlerin acısı ve travması, Filistin içinde ve dışında hayatta kalanların hafızalarına kazınmış durumda. Dünya sessizce izlerken dehşet devam ediyor…

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kudüs Araştırmaları Platformu’nun editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Metnin orijinali;

https://www.middleeasteye.net/opinion/israel-palestine-war-gaza-dead-numbers-nothing-more

 

Loading

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir